Yaşlı Türk Toplumunda Böbrek Biyopsilerinin Klinikopatolojik Değerlendirilmesi
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
ÖZGÜN ARAŞTIRMA
P: 78-84
Haziran 2024

Yaşlı Türk Toplumunda Böbrek Biyopsilerinin Klinikopatolojik Değerlendirilmesi

Namik Kemal Med J 2024;12(2):78-84
1. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Geriatri Bilim Dalı, Erzurum, Türkiye
2. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Nefroloji Bilim Dalı, Erzurum, Türkiye
3. Erzurum Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Erzurum, Türkiye
4. Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı, Erzurum, Türkiye
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
Alındığı Tarih: 04.03.2024
Kabul Tarihi: 21.04.2024
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

ÖZ

Amaç

Yaşlanmaya bağlı böbreklerde meydana gelen yapısal ve fonksiyonel değişiklikler, artmış kronik komorbid hastalıklar ve ilaç kullanım sıklığında artışa bağlı olarak yaşlılarda böbrek hastalıklarının sıklığı artmaktadır. Toplumun yaşlanmasıyla birlikte böbrek hastalıklarının prevalansı ve yaşlılarda yapılan böbrek biyopsilerinin sayısı artmaktadır. Bu çalışmada yaşlı hastalarda böbrek biyopsisi endikasyonları, komplikasyonları, patolojik sonuçları ve tedavilerinin araştırılması amaçlanmıştır.

Gereç ve Yöntem

Üniversitemiz nefroloji bilim dalında takip edilmekte olup 2004-2023 yılları arasında böbrek biyopsisi yapılan 65 yaş ve üzeri hastaların verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik bilgileri, kronik hastalıkları, biyopsi endikasyonları, biyopsi öncesi laboratuvar değerleri, biyopsi sonrası gelişen komplikasyonlar, patoloji sonuçları ve biyopsi sonrası verilen tedaviler hastaların tıbbi kayıtları ve biyopsi raporları incelenerek kaydedildi.

Bulgular

Çalışmamıza toplam 66 hasta dahil edildi. Hastaların yaş ortancası 73,0 (IQR: 68,8-79,0) yıl olup, %66,7’si erkekti. En sık görülen kronik sistemik hastalıklar hipertansiyon (%83,3), diabetes mellitus (%24,3), koroner arter hastalığı (%22,7) ve kronik böbrek yetmezliği (%21,2) idi. Nefrotik düzeyde proteinüri (%56,1) en sık böbrek biyopsi endikasyonuydu. İkinci en sık biyopsi endikasyonunun akut böbrek hasarı (%24,2) olduğu görüldü. Patoloji sonuçları incelendiğinde primer glomerülonefrit (%62,1) en sık saptanan biyopsi sonucu iken, bunu sırasıyla sekonder glomerülonefritin (%21,2) ve tübülointerstisyel nefritin (%12,1) izlediği görüldü. Primer glomerülonefritte en sık görülen histopatolojik tanılar membranöz glomerülonefrit (%39,4) ve fokal segmental glomerüloskleroz (%12,1) iken, sekonder glomerülonefritte sekonder amiloidoz (%9,1) ve lupus nefriti (%4,5) idi. Biyopsi sonrasında hastalara en sık immünosupresif tedaviler (%54,5) uygulanırken, %34,8 hastaya ise renal replasman tedavisinin uygulandığı görüldü. Yapılan biyopsiler sonrasında komplikasyon görülmedi.

Sonuç

Yaşlılarda en sık böbrek biyopsi endikasyonu nefrotik düzeyde proteinüridir. Böbrek biyopsisi renal parankimal hastalıkların tanısında altın standart yöntemdir ve yaşlılarda düşük komplikasyon oranları ile güvenilir bir işlemdir. Klinik gereklilik halinde yaşlılarda böbrek biyopsisinden kaçınılmamalıdır.

GİRİŞ

Böbrek hastalıkları yaşlılarda sık gözlenen bir klinik sorun olup artmış mortalite ve morbidite ile ilişkilidir. Yaşlılarda başta kronik böbrek hastalığı olmak üzere birçok böbrek hastalığının prevalansı artar. Bu temel olarak diabetes mellitus (DM), hipertansiyon (HT) ve kardiyovasküler hastalıklar gibi böbrek hastalıkları için geleneksel risk faktörlerinin artan prevalansına ve yaşlanma ile genitoüriner sistemde ortaya çıkan değişikliklere atfedilmektedir1, 2. Yaşlanma ile böbrekte çeşitli anatomik ve fonksiyonel değişiklikler meydana gelmektedir. Kortikal parankim, fonksiyonel nefron sayısı, böbrek kan akımı ve glomerüler filtrasyon hızı (GFH) azalmaktadır. Böbrekte yaşlanmaya bağlı gelişen bu değişiklikler ve artmış komorbid hastalıklar nedeniyle böbreğin fizyolojik rezervleri azalmakta ve stresörlere adaptasyon cevabı bozulmakta; başta akut böbrek hasarı olmak üzere birçok böbrek hastalığı çok daha kolay ve sık gözlenmektedir3-5.

Böbrek biyopsisi, perkütan böbrek biyopsisi veya ince iğne aspirasyonu gibi yöntemlerle böbrek dokusundan numune alınmasıdır. Böbrek biyopsisi renal parankimal hastalıkların tanısında, tedavisinin ve prognozunun belirlenmesinde altın standarttır6. Nefroloji pratiğinde böbrek biyopsi endikasyonları, yaşlı popülasyonda tüm yaş gruplarıyla benzerdir. Böbrek biyopsisi endikasyonları; nefrotik sendrom ve non-nefrotik proteinüri, akut böbrek hasarı, izole mikroskobik/makroskopik hematüri, proteinüri-hematüri birlikteliği, renal işlev kaybıyla seyreden sistemik hastalıklar ve böbrek allogreft disfonksiyonudur7. Yaşlı hastalarda böbrek biyopsisinin yapılması kararını verirken dikkate alınması gereken özel durumlar vardır. Yaşlı popülasyondaki birçok invaziv işlemde olduğu gibi böbrek biyopsisinin yaşlanmaya bağlı fizyolojik değişiklikler, eşlik eden komorbid hastalıklar, polifarmasi ve kontrast maruziyeti gibi faktörler nedeniyle komplikasyon oranı yüksek olabilmektedir8.

Türkiye’de ve dünyada yaşlı nüfus sayısı ve toplum içerisindeki oranı hızla artmaktadır. 2022’de dünya genelinde 783 milyon yaşlı olduğu ve 2040’ta bunun 1,3 milyara çıkacağı tahmin edilmektedir. Türkiye’de ise 2018 yılında 7,18 milyon olan yaşlı nüfus son beş yılda %21,4 artarak 2023 yılında 8,7 milyon olmuştur ve 2040 yılında bu rakamın yaklaşık 16 milyona çıkması beklenmektedir9. Artan yaşlı nüfusa paralel olarak yaşlılarda böbrek biyopsi sayısı giderek artmaktadır10, 11. Ülkemizde yaşlılarda böbrek biyopsi sonuçlarını değerlendiren çalışmalar sınırlı sayıdadır. Bu çalışmada yaşlı hastalarda böbrek biyopsisi endikasyonları, komplikasyonları, patolojik sonuçları ve tedavilerinin araştırılması amaçlanmıştır.

GEREÇ VE YÖNTEM

Çalışmamız 3. basamak bir üniversite hastanesi olan hastanemiz nefroloji bilim dalında 01 Ocak 2004-01 Ocak 2023 tarihleri arasında ultrasonografi eşliğinde 16-18 G otomatik biyopsi iğnesi kullanılarak böbrek biyopsisi yapılan 65 yaş ve üzeri hastalar arasında yapılan retrospektif tanımlayıcı kesitsel bir araştırmadır.

Dahil edilme kriterleri;

- Böbrek biyopsisi yapılan,

- 65 yaş ve üzeri olup üniversitemiz nefroloji kliniğinde takip edilmekte olan hastalar olarak belirlendi.

Dışlama kriterleri;

- Transplante böbrek biyopsileri,

- Malignite nedeniyle biyopsi yapılan hastalar,

- Sadece böbrek biyopsi işlemi hastanemizde yapılıp takip ve tedavisi hastanemizde yapılmayan hastalar,

- 24 saatlik idrarda proteinüri miktarı ölçülmemiş (spot idrar protein/kreatinin oranı ile takip edilmiş) hastalar,

- Mevcut verileri yeterli kaydedilmemiş hastalar,

- 65 yaşından genç olan hastalar olarak belirlendi.

Hastaların demografik bilgileri, biyopsi tarihi, kronik hastalıkları, biyopsi yapılma endikasyonları, biyopsi öncesi laboratuvar verileri, biyopsi sonrası gelişen komplikasyonlar, patoloji sonuçları, biyopsi sonrası verilen tedaviler ve tedavi sonrasında gelişen komplikasyonlar hasta dosyalarından ve hastane bilgi sisteminden taranarak kaydedildi. Biyopsi endikasyonları nefrotik düzeyde proteinüri, akut böbrek hasarı, non-nefrotik düzeyde proteinüri ve mikro/makrohematüri olarak gruplandırıldı. Nefrotik düzeyde proteinüri 24 saatlik idrarda protein atılımının 3,5 g/günün üzerinde olması, akut böbrek hasarı serum kreatinin düzeyinin son 48 saat içerisinde ≥0,3 mg/dL ya da bazal değere göre ≥0,5 kat artışı ya da son 7 gün içerisinde bazal değere göre ≥1,5 kat artışı ya da son 6 saatte idrar çıkışının 0,5 mL/kg/saatten az olması, non-nefrotik düzeyde proteinüri beraberinde hematüri olmaksızın 3,5 g/günün altında proteinüri olması non-nefrotik düzeyde proteinüri ve hematüri birlikteliği, mikro/makrohematüri ise beraberinde proteinüri olmaksızın hematüri varlığı olarak tanımlandı. Proteinüri 24 saatlik idrarda 500 mg üzeri protein varlığı, mikroskopik hematüri idrar sedimentinin mikroskobik incelenmesinde her büyük büyütme alanında ≥3 eritrosit olması, makroskopik hematüri ise idrarda çıplak gözle fark edilebilecek renk değişikliğine yol açan hematüri olması olarak kabul edildi. Hastaların biyopsi öncesi serum kreatinin, albümin, ürik asit, tahmini GFH, 24 saatlik idrarda proteinüri miktarı ve hematüri miktarı kaydedildi. Kreatinin klirensi Cockcroft ve Gault12 ve MDRD-4 (Modification of Diet in Renal Disease-4)13 formüllerine göre hesaplandı. Patolojik sınıflandırma primer glomerülonefritler (PGN), sekonder glomerülonefritler (SGN), tübülointertisyel nefritler (TİN), vasküler hastalıklar ve sınıflandırılamayan olgular olmak üzere 5 gruba ayrılarak yapıldı.

Tüm hastalar için ışık mikroskobu ve immünofloresan mikroskopi yöntemiyle incelenen böbrek biyopsi örnekleri alınan örnekte en az 10 glomerül olması halinde yeterli olarak kabul edildi14. Biyopsi sonrası hastalara verilen immünosüpresif tedaviler kaydedildi. İmmünosüpresif tedaviler glukokortikoid, siklofosfamid, mikofenolat mofetil olarak gruplandırıldı.

Biyopsi sonrası gelişen komplikasyonlar majör ve minör olarak gruplandırıldı. Transfüzyon gerektiren kanama, makroskopik hematüri, karaciğer, dalak, pankreas, bağırsak ve safra kesesine girilmesi, pnömotoraks, hemotoraks, arteriovenöz fistül gelişimi, ölüm gibi komplikasyonlar majör, ağrı, perirenal hematom gibi komplikasyonlar minör komplikasyon olarak kabul edildi.

Çalışma Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan (sayı: B.30.2.ATA.0.01.00/862, tarih: 26.10.2023) gerekli izinler alınarak gerçekleştirildi.

İstatistiksel Analiz

Veriler Statistical Package for the Social Sciences 23.0 paket programına kaydedildi ve tekrar aynı program kullanılarak analizler yürütüldü. Veriler sayı (n), yüzde (%) ve medyan (minimum-maksimum) olarak sunuldu. Tanımlayıcı istatistiklerde parametrik olmayan sürekli veriler için ortanca ve en küçük-en büyük medyan olarak sunulmuştur. Kategorik veriler, parantez içinde yüzdelerle birlikte frekanslar olarak sunulmuş ve ki-kare testi ile karşılaştırılmıştır. Sürekli veri olarak kabul edilen derecelendirme puanlarındaki farklılıkları belirlemek için Mann-Whitney U testi kullanılmıştır. Olasılık değerinin 0,05’ten küçük olması istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir.

BULGULAR

Çalışmamızda böbrek biyopsisi yapılan 66 geriatrik hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların yaş ortancası 73,0 (IQR: 68,8-79,0) yıl ve 44’ü (%66,7) erkekti. Hastalar kronik sistemik hastalıkları açısından değerlendirildiğinde en sık HT (%83,3), DM (%24,3), koroner arter hastalığı (KAH) (%22,7) ve kronik böbrek yetmezliği (KBY) (%21,2) olduğu tespit edildi. Hastaların demografik özellikleri ve altta yatan hastalıkları Tablo 1’de gösterilmiştir.

Renal biyopsi endikasyonları açısından değerlendirildiğinde nefrotik düzeyde proteinüri (n=37, %56,1) en sık tespit edilen renal biyopsi endikasyonuydu. İkinci en sık biyopsi endikasyonunun akut böbrek hasarı (n=16, %24,2) olduğu görüldü. Biyopsi öncesi serum kreatinin, albümin ve proteinüri ortanca düzeyleri sırasıyla 2,14 (0,99-4,63) mg/dL, 2,51 (2,10-2,95) gr/dL ve 4770 (1156-7644) mg/gün olarak saptandı. Hastaların renal biyopsi endikasyonları ve biyopsi öncesi laboratuvar verileri Tablo 2’de sunulmuştur. Biyopsi sonrasında hastaların hiçbirinde majör veya minör komplikasyon gelişmediği görüldü.

Patoloji sonuçları incelendiğinde PGN (%62,1) en sık saptanan biyopsi sonucu iken, bunu sırasıyla SGN’nin (%21,2) ve TİN’nin (%12,1) izlediği görüldü. Primer glomerüler hastalıklardan en sık membranöz glomerülonefritin (MGN) (%39,4) olduğu görülürken, sekonder glomerüler hastalıklardan en sık sekonder amiloidozun (%9,1) olduğu görüldü. Patoloji sonuçları primer ve sekonder GN ayrımı yapılmaksızın değerlendirildiğinde en sık MGN (%39,4), fokal segmental glomerüloskleroz (FSGS) (%12,1), sekonder amiloidoz (%9,1) ve kronik TİN (%9,1) tanılarının olduğu saptandı (Tablo 3).

Biyopsi sonrasında hastalara en sık (%54,5) oranında immünosüpresif tedavinin uygulandığı görüldü. İmmünosüpresif tedavi olarak en sık glukokortikoid (%48,5) ve siklofosfamid (%22,7) tedavilerinin verildiği saptandı. Biyopsi sonrasında hastalara verilen tedaviler Tablo 4’de sunulmuştur.

TARTIŞMA

Yaştan bağımsız olarak glomerüler lezyonların akut veya kronik, geri dönüşlü veya tedavi edilebilir olup olmadığını anlamanın altın standardı böbrek biyopsisidir14. Böbrekteki lezyonların biyopsi ile tanımlanması, yaşa bağlı birçok faktörden etkilenebilen kreatinin bazlı hesaplanan GFH (hGFH) hesaplamaları gibi tanı yöntemlerine bağımlı olmadan, renal patolojilerin daha doğru bir şekilde tanımlanmasını sağlar. Böylece doğru tedavi modalitelerinin seçilmesine olanak tanır. İmmünosüpresyon başta olmak üzere uygunsuz tedavilerden ve buna bağlı komplikasyonlardan kaçınılmasını sağlar. Özellikle kırılgan yaşlı popülasyon olmak üzere yaşlılarda erken tanı ve doğru tedavi hayati önem arz edebilmektedir. Literatürde yaşlılarda düşük renal rezerv, azalmış böbrek kitle ve fonksiyonları nedeniyle renal hasarın gençlere göre daha hızlı kronikleşme eğiliminde olduğu gösterilmiştir15.

Böbrek biyopsisi yapılan toplam 66 geriatrik hastanın dahil edildiği çalışmamızda böbrek biyopsisinin literatürle uyumlu olarak erkek hastalarda (%66,7) daha sık yapıldığı görüldü16, 17. Yaşlanmaya bağlı dördüncü dekattan itibaren renal kortikal parankimde ve fonksiyonel nefron sayısında azalmaya bağlı böbrek boyutlarında azalma olduğu bilinmektedir. Böbrek boyutlarındaki azalmanın erkek cinsiyette daha fazla olduğu gösterilmiştir3. Ayrıca cinsiyetin renal fonksiyonlardaki yaşla ilişkili azalmanın belirleyicilerinden biri olduğu, yaşla birlikte böbrekte oluşan hasarın çoğunun androjen üretimiyle ilişkili olduğu ve tıbbi kastrasyonun bu değişimlerin ilerlemesini yavaşlatabileceği gösterilmiştir18, 19. Böbrek biyopsisinin erkeklerde daha sık yapılması; erkeklerde renal fonksiyonların ve renal parankim kaybının daha fazla olmasına, olgu sayısının az olmasına bağlı olabilir. Çalışmamızda böbrek biyopsisi yapılan hastalarda en sık görülen kronik sistemik hastalıkların HT (%83,3), DM (%24,3), KAH (%22,7) ve KBY (%21,2) olduğu saptanmıştır. Yapılan çalışmalarda HT’nin %24,1-78 arasında değişen oranlarda olmak üzere, biyopsi yapılan yaşlı hastalarda en sık görülen kronik hastalık olduğu bildirilmiştir20-24. Ozturk ve ark.20 DM’nin %15,3, Tuğcu ve ark.23 ise %29,4 oranında çalışmamızdakine benzer sıklıkta görüldüğünü bildirmişlerdir. Yaşlanmayla renal rezervlerin azalmasıyla özellikle DM, aterosklerotik vasküler hastalıklar ve HT gibi böbrek hastalığına neden olabilecek ek hastalıklar yeni böbrek patolojilerinin gelişmesini kolaylaştırmaktadır. Yapılan çalışmalarda yaşlıların yaklaşık %5-10’unda herhangi bir hızlandırıcı faktör olmamasına rağmen yaşla birlikte böbrek fonksiyonlarında azalma olmaktayken, %30’unda ölçülebilir bir azalma saptanmamaktadır25. hGFH’nin yaşlanmaya bağlı olarak düşmesi beklenebilir. Ancak özellikle normotansif yaşlılarda normal hGFH değerleri de saptanmıştır5. Bu da bizlere kronik komorbid hastalıkların böbrek fonksiyon bozukluğundaki ilerlemeye katkısını göstermektedir.

Literatürde biyopsi endikasyonları ulusal ya da merkez bazında farklılıklar göstermekle birlikte birçok biyopsi serisinde yaşlılarda en sık endikasyonun nefrotik düzeyde proteinüri olduğu bildirilmiştir11, 23, 24, 26, 27. Çalışmamızda da nefrotik düzeyde proteinüri (%56,1) yaşlılarda en sık biyopsi endikasyonu olarak saptanmıştır. Ülkemizde yapılmış çalışmalarda yaşlılarda nefrotik düzeyde proteinüri endikasyonuyla yapılan böbrek biyopsi oranının %41,38-60 arasında olduğu bildirilmiştir11,21-24,26,28. Nefrotik düzeyde proteininin en sık biyopsi endikasyonu olması yaşlıların ortaya çıkan belirtileri yaşlanmanın doğal sürecinin bir parçası olarak görmelerine ve hastaneye geç müracaat etmelerine bağlı olabilir. Yapılan çalışmalarda çalışmamızla benzer şekilde akut böbrek hastalığının (ABH) yaşlılarda ikinci en sık biyopsi endikasyonu olduğu ve yaşlılarda gençlere göre ABH nedenli biyopsinin daha sık yapıldığı gösterilmiştir21, 23, 24, 29. Ayrıca ileri yaşlı hastalarda yapılan iki çalışmada ABH’nin en sık endikasyon olduğu bildirilmiştir30, 31. Yaşla ABH insidansının artmış olduğu çalışmalarla kanıtlanmıştır32. Yaşlılar içerisinde de yaş arttıkça ABH sıklığı belirgin olarak artmaktadır33. Yaşlanmayla böbrekte gelişen yapısal ve fonksiyonel değişiklikler, artmış komorbid hastalıklar ve polifarmasi nedeniyle yaşlılar böbrek hasarına yatkındırlar4. Yaşlılarda ABH nedeniyle artmış biyopsi oranları yaşlıların ABH’ye daha yatkın olması ve renal rezervlerinin düşük olması nedeniyle ABH süresinin uzama ve kronikleşme ihtimalinin daha çok olması ile alakalı olabilir.

Çalışmamızda ülkemizde yapılan çalışmalarla benzer şekilde21, 22, 24, 34 PGN (%62,1) en sık saptanan biyopsi sonucu iken, bunu sırasıyla SGN (%21,2) ve TİN (%12,1) izlemekteydi. Yurt dışında yapılan ve büyük hasta gruplarının yer aldığı çalışmalarda da yaşlılarda en sık PGN’lerin görüldüğü, bunu SGN ve TİN’in takip ettiği gösterilmiştir35. Harmankaya ve ark.’nın24 2015 yılında 98 yaşlı hastayı değerlendirdikleri çalışmada en sık saptanan PGN tipi MGN (%14,3) olarak belirtilmiştir. Bunu FSGS (%12,2) ve kresentrik GN (%6,1) izlemiştir24. Tuğcu ve ark.’nın23 109 yaşlı hastanın böbrek biyopsilerinin değerlendirildiği çalışmada PGN’lerin en sık nedenleri sırasıyla FSGS (%13,8), MGN (%10,1) ve pauci-immün glomerülonefrit (PİGN) (%5,5) olarak saptanmıştır. Hur ve ark.34 tarafından böbrek biyopsisi yapılan 121 yaşlı hastanın dahil edildiği çalışmada ise en sık PGN’lerin MGN (%14,8), kresentrik GN (%9,92) ve FSGS (%9,92) olduğu bildirilmiştir. Ozdemir ve ark.’nın26 93 yaşlı hastada yaptığı ve 2022 yılında sunulan diğer bir çalışmada ise PGN’lerden MGN (%42,8) en sık patoloji olarak tespit edilmiştir. Türk Nefroloji Derneği ‘Glomerülonefrit Çalışma Grubu’ tarafından yapılan 47 merkezin katıldığı sadece primer glomerüler hastalıkların dahil edildiği ve ülkemizde PGN’ler ile ilgili yapılmış en fazla sayıda biyopsi serilerini içeren 262’si yaşlı olmak üzere 3.858 hastanın değerlendirildiği çalışmada yaşlılarda en sık MGN (%40,2), FSGS (%17,4) ve kresentrik GN (%15,1) görülmüştür. Ayrıca 2017 yılı ve öncesini kapsayan dönemde kresentrik GN (%23) ikinci en sık, FSGS (%15,2) üçüncü en sık GN tipi iken, 2017’den itibaren FSGS’nin ikinci en sık görülen GN olduğu ve yaşlılarda FSGS sıklığının giderek arttığı belirtilmiştir11. Yapılan çalışmalarda yaşlılarda FSGS insidansının dünya çapında artmakta olduğu gösterilmiştir23, 36. Bu artış FSGS farkındalığının artmasına, HT ve yaşla ilişkili nefropati gibi hastalıklara sekonder olarak yaşlılarda FSGS insidansının artmasına bağlanmıştır30. Yurt dışında yapılan çalışmalarda Avrupa’da İspanya37, Çek Cumhuriyeti38, İtalya39 ve İngiltere’de40 MGN en sık saptanan PGN olarak göze çarpmakta iken, ikinci sıra FSGS, minimal değişiklik hastalığı ve IgA nefropatisi (IgAN) olarak değişmektedir. Avrupa dışında yapılan çalışmalarda ise Brezilya41, Güney Afrika42, İrlanda43, Çin44, Japonya35 ve Amerika Birleşik Devletleri’nde30 diğer tüm çalışmalar gibi en sık PGN, MGN olarak saptanmıştır. İkinci sıklıkta ise FSGS ve IgAN’nın görüldüğü bildirilmiştir. Glomerülonefrit tiplerinin dağılımı yaş, cinsiyet, etnik köken, coğrafik bölge, klinisyenlerin endikasyon konusundaki tutumları ve yıllara göre ülkeden ülkeye ve aynı ülkenin farklı bölgelerinde değişiklik göstermektedir. Ülkemizde yakın zamanda yapılan çalışmalarda11, 24 olduğu gibi bizim çalışmamızda da hem PGN’ler arasında hem de biyopsi yapılan tüm hastalar arasında MGN (%39,4) en sık, FSGS (%12,1) ikinci en sık glomerüler patoloji olarak saptandı. Çalışmamız PGN sıklığı açısından ülkemizde yakın zamanda yapılan geniş çaplı çalışmaların sonuçları ile benzerlik göstermektedir11, 26.

Tuğcu ve ark.’nın23 yaptığı çalışmada en sık SGN nedeni sekonder amiloidoz (%22,9) olarak saptanırken, ikinci sıklıkta diyabetik nefropatinin (DN) görüldüğü ve lupus nefritinin (LN) %3,6 oranında görüldüğü bildirilmiştir. Harmankaya ve ark.’nın24 yaptığı çalışmada amiloidoz %15,3 ile en sık SGN olarak saptanırken bunu PİGN (%8,2) ve DN’nin (%5,1) izlediği görüldü. Hur ve ark.34 yaptığı çalışmada ise amiloidoz (%19,1) en sık SGN nedeni olarak saptanırken bunu vaskülitlere bağlı GN’ler (%4,96) ve LN’nin (%1,65) izlediği görüldü. Avrupa, Amerika ve Asya ülkelerinde ise LN’ye bağlı SGN’nin sekonder amiloidoz ve vaskülitlere göre daha sık görüldüğü bildirilmiştir30, 37, 39, 42. Çalışmamızda ve ülkemizde sekonder amiloidozun sık görülmesi Ailevi Akdeniz Ateşi’nin Türkiye’de endemik bir hastalık olması ve sekonder amiloidozun en sık nedeni olmasına bağlıdır45. Çalışmamızda DN sıklığı düşük olup oranlar literatür ile uyumludur23, 24, 34. DN SDBY’nin en önemli nedeni olmasına rağmen biyopsi sonuçlarında nadiren gözlenmektedir. Bunun nedeni DN tanısının klinik olarak koyulması ve PGN düşündüren ek kanıt olmadıkça biyopsi tercih edilmemesidir46. Bizim çalışmamızda da biyopsi yapılan hastaların %24,3’ünde DM tanısı olmasına rağmen biyopsi sonucu DN tespit edilen hasta oranı %3’tür.

Böbrek biyopsisi sonrası görülen komplikasyonlar ağrı, hematom, makroskopik hematüri, majör hemoraji (transfüzyon, veya radyolojik/cerrahi girişim gerektiren kanama), septisemi ve arteriovenöz fistül oluşumudur47. Teorik olarak genç ve yaşlı hastalar arasında biyopsi endikasyonlarında bir fark olmamasına rağmen eşlik eden sistemik hastalıklar, düşük yaşam beklentisi, klinisyenlerin biyopsi ve immünosüpresif tedavi komplikasyonlarından çekinmesi, biyopsinin tedavi edilebilir bir lezyondan ziyade interstisyel fibrozis ve atrofi gibi kronik değişikliklere ait bulguları göstereceği düşüncesi ile yaşlılarda böbrek biyopsisinden kaçınılabilmektedir27, 30. Böbrek biyopsisi sonrası komplikasyonların sıklığı hasta seçimi, prosedürel teknikler, komplikasyon tanımlarındaki değişkenlik ve işlem sonrası gözlem süresi farklılıkları nedeniyle değişmekle birlikte ortalama %5-10 oranındadır47. Cerrahi müdahale gerektiren ciddi yan etkiler <%1 oranında görülmekte ve ölüm oranı <%0,1’dir27. Kajawo ve ark.48 tarafından yapılan meta-analizde ise USG kılavuzluğunda ve otomatik iğnelerle yapılan biyopsi işlemleri sonrasında komplikasyon oranlarının azaldığı belirtilmiştir. Literatürde büyük hasta gruplarının yer aldığı serilerde yaşın biyopsi komplikasyonları açısından risk faktörü olmadığı, yaşlılarda komplikasyon riskinde herhangi bir artış olmadığı bildirilmiştir48, 49. Çalışmamızda yapılan böbrek biyopsileri sonrasında herhangi bir komplikasyon olmadığı görülmüştür. Çalışmamızda komplikasyon görülmemesinin nedeni biyopsilerin ultrason eşliğinde otomatik biyopsi iğneleri ile yapılmış olması, takipte rutin olarak ultrason ile kanama kontrolü yapılması, yaşlılarda komplikasyon riskinin daha yüksek olduğu düşüncesiyle koruyucu önlemlerin daha sık alınması ve olgu sayısının az olması ile ilişkili olabileceği düşünülmüştür. Renal parankimal hastalıkların tanı ve tedavisinde yetersiz kalınması yaşlılarda SDBH riski, artmış morbidite ve mortalite ile güçlü bir şekilde ilişkilidir50. Yaşlı hastalarda böbrek biyopsisi ile konulan patolojik tanılar uygun tedavi ile kontrol altına alınabilir. Bu sayede yaşlı hastalarda olumsuz sağlık sonuçlarından ve gereksiz tedavi yükünden kaçınılabilir. Yaşlılarda düşük komplikasyon oranları ile güvenilir bir işlem olan böbrek biyopsisinden kaçınılmamalıdır.

Çalışmanın Kısıtlılıkları

Çalışmamızın güçlü tarafı bölgemizde yaşlı böbrek biyopsilerinin incelendiği ilk çalışma olmasıdır. Çalışmamızın kısıtlılıkları ise retrospektif ve tek bir merkezde yapılmış olmasıdır.

SONUÇ

Sonuç olarak, yaşlılarda en sık böbrek biyopsi endikasyonları nefrotik düzeyde proteinüri ve ABH’dir, ileri yaşlılarda en sık biyopsi nedenidir. Yaşlılarda en sık PGN’ler görülmekte olup, en sık MGN ve FSGS görülmektedir. SGN’lerden en sık amiloidoz ve LN görülmektedir. Böbrek biyopsisi renal parankimal hastalıkların tanısında altın standart yöntemdir ve yaşlılarda düşük komplikasyon oranları ile güvenilir bir işlemdir. Klinik gereklilik halinde yaşlılarda böbrek biyopsisinden kaçınılmamalıdır.