ÖZ
Amaç
Bu çalışmada İnsan immün yetmezlik virüsü (HIV) pozitif hastalarda kemik iliği (Kİ) değişiklikleri ile başlangıç laboratuvar bulguları arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi amaçlanmış olup, miyeloid hiperplazi, eritroid hiperplazi ve megakaryosit aktivitesi gibi hematopoietik sistem değişiklikleri üzerinde durulmuştur.
Gereç ve Yöntem
Çalışmaya toplam 57 HIV pozitif hasta dahil edildi. Hücresellik, plazma hücre oranı, retikülin lif oranı ve miyeloid ve eritroid hiperplazi gibi spesifik özellikler dahil olmak üzere Kİ bulguları analiz edildi. Beyaz kan hücresi (BKH), hemoglobin (HGB), hematokrit (HT), trombosit ve CD4 sayıları dahil olmak üzere başlangıç laboratuvar parametreleri değerlendirildi.
Bulgular
Hücresellik ile BKH (r=0,40, p=0,005), monosit (r=0,40, p=0,005) ve CD8 sayıları (r=0,32, p=0,02) arasında anlamlı pozitif korelasyon gözlendi. Plazma hücre oranı HGB (r=-0,35, p=0,01), HT (r=-0,35, p=0,01) ve albümin (ALB) (r=-0,50, p<0,001) ile negatif korelasyon gözlendi. Retikülin lif oranı BKH (r=-0,30, p=0,03), HGB (r=-0,32, p=0,02) ve ALB (r=-0,35, p=0,008) ile negatif korelasyon saptandı.
Sonuç
HIV pozitif hastalardaki Kİ değişiklikleri, miyeloid ve eritroid hiperplazi gibi, periferik kan parametrelerinde önemli değişikliklerle ilişkilidir ve bu popülasyonda kapsamlı hematolojik değerlendirmelerin önemini vurgulamaktadır. Bu bulgular, HIV ile ilişkili hematopoietik disfonksiyonun ve klinik etkilerinin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmaktadır.
GİRİŞ
İnsan immün yetmezlik virüsü (HIV) enfeksiyonu, hem bireysel hastalar hem de sağlık sistemleri üzerinde önemli etkileri olan büyük bir küresel halk sağlığı sorununu temsil etmektedir. HIV’i ölümcül bir durumdan yönetilebilir kronik bir hastalığa dönüştüren antiretroviral tedavideki (ART) önemli gelişmelere rağmen, virüs derin sistemik etkiler yaratmaya devam etmektedir. HIV’in etkisinin en önemli ve henüz yeterince araştırılmamış alanlarından biri, hematopoetik sistem ve kemik iliği (Kİ) fonksiyonu üzerindeki etkisidir. HIV’ın kan hücresi üretimini ve Kİ mimarisini etkileme mekanizmalarını anlamak kritik önem taşımaktadır, çünkü bu değişiklikler genellikle hastalığın ilerlemesi, tedaviye yanıt ve genel hasta sonuçları ile doğrudan ilişkilidir1.
Kİ fonksiyonu tarafından yönlendirilen hematopoetik sistem, sırasıyla oksijen taşınması, bağışıklık savunması ve hemostaz için hayati önem taşıyan kırmızı kan hücreleri (KKH’ler), beyaz kan hücreleri (BKH’ler) ve trombositlerin (PLT) yeterli seviyelerini korumak için gereklidir. HIV pozitif hastalarda virüs, Kİ progenitör hücrelerini enfekte ederek bu süreçleri hem doğrudan hem de sistemik enflamasyon, fırsatçı enfeksiyonlar ve beslenme eksikliklerini tetikleyerek dolaylı olarak bozar. Anemi, lökopeni, trombositopeni ve Kİ hücreselliğindeki değişiklikler de dahil olmak üzere ortaya çıkan hematolojik anormallikler, morbidite ve yaşam kalitesi üzerinde doğrudan bir etkiye sahiptir2.
HIV pozitif bireylerde en sık görülen hematolojik belirtilerden biri olan anemi multifaktöriyel kökenlidir ve kronik enflamasyon, beslenme eksiklikleri (örn. demir, B12 vitamini ve folat) ve Kİ baskılanmasını kapsar. Bazı olgularda gözlenen eritroid hiperplazisi, anemiye yanıt olarak telafi edici bir mekanizmayı yansıtır ancak altta yatan ilik fonksiyon bozukluğuna da işaret edebilir. Benzer şekilde, lökopeni, özellikle de nötropeni, bağışıklık sisteminin enfeksiyonlarla mücadele yeteneğini tehlikeye atarak HIV pozitif hastaların klinik yönetimini daha da karmaşık hale getirir. Genellikle immün trombositopenik purpura veya megakaryositler üzerindeki doğrudan viral etkilerle ilişkili olan trombositopeni, kanama ve tromboz açısından önemli riskler oluşturmaktadır. Buna karşın, bazı hastalarda trombositoz veya normal PLT sayıları görülebilir ve bu da HIV’deki hematolojik yanıtların heterojenliğini vurgular. Kİ incelemesi, bu hematolojik değişikliklere yol açan altta yatan patoloji hakkında önemli bilgiler sağlar. Miyeloid ve eritroid hiperplazi, artmış megakaryosit aktivitesi, retikülin fibrozisi, granülom oluşumu ve lenfoid nodüller HIV pozitif hastalarda sıklıkla gözlenen değişikliklerden bazılarıdır. Kİ hiposelülerden hiperselülerlere kadar değişebilen hücreselliği, hematopoetik aktivite ile ilik hasarı arasındaki dengeyi yansıtır. Örneğin, artmış hücresellik sistemik enflamasyon ve daha yüksek viral yüklerle ilişkili olabilirken, hiposellülarite ileri immünosupresyon veya ilik tükenmesine işaret edebilir3.
HIV pozitif hastalarda hemoglobin (HGB), hematokrit (HCT), ortalama korpusküler hacim (OKH), BKH sayısı, PLT sayısı gibi periferik kan laboratuvar parametreleri ve C-reaktif protein (CRP) ve eritrosit sedimantasyon hızı (ESH) gibi enflamatuar belirteçler rutin olarak ölçülür4. Bu parametreler, hastaların hematolojik ve enflamatuar durumunun anlık görüntüsünü sağlar ve genellikle hastalığın ilerlemesini, ART’ye yanıtı ve fırsatçı enfeksiyon veya diğer komplikasyon riskini değerlendirmek için Kİ bulgularıyla birlikte kullanılır. Bu parametreler ile Kİ değişiklikleri arasındaki korelasyon, tanısal doğruluğu ve terapötik karar verme sürecini iyileştirme potansiyeline sahip olduğundan, kritik bir çalışma alanı olmaya devam etmektedir5. Birçok çalışma HIV pozitif bireylerde hematolojik anormallikleri belgelemiş olsada, Kİ değişiklikleri ile periferik kan bulguları arasındaki doğrudan ilişki hakkında sınırlı araştırma vardır. Örneğin, miyeloid hiperplazi varlığı yüksek BKH sayılarıyla bağlantılı olabilirken, retikülin fibrozisi ilik fonksiyonunu bozarak anemiye katkıda bulunabilir. Benzer şekilde, megakaryosit aktivitesindeki farklılıklar PLT sayıları ve fonksiyonlarındaki farklılıkları açıklayabilir. Bu ilişkiler, HIV’deki hematolojik belirtilerin patofizyolojisini anlamak ve hastalığın ilerlemesini ve tedavi etkinliğini izlemek için potansiyel biyobelirteçleri tanımlamak için gereklidir. Bu çalışma, HIV-pozitif hastalarda Kİ değişiklikleri ile hemogram bulguları arasındaki ilişkiyi kapsamlı bir şekilde değerlendirerek bu boşluğu doldurmayı amaçlamaktadır. Spesifik hematolojik parametreler (örn. HGB, HCT, BKH, PLT ve enflamatuar belirteçler) ve Kİ değişiklikleri (örn. hücresellik, retikülin fibrozisi ve hiperplazi) arasındaki korelasyonları analiz ederek, klinik uygulamayı bilgilendirebilecek kalıpları ortaya çıkarmayı amaçlıyoruz. Çalışma ayrıca viral yük, CD4/CD8 sayıları ve sistemik enflamasyon gibi diğer faktörlerin bu hematolojik değişiklikler üzerindeki etkisini de göz önünde bulundurmaktadır6.
HIV enfeksiyonunun hematolojik belirtileri, hastalığın sistemik etkisinin kritik bir yönüdür ve hasta yönetimi ve prognozu üzerinde önemli etkileri vardır. Bu çalışma, Kİ değişiklikleri ve hemogram bulguları arasındaki etkileşimi araştırarak, hematopoetik sistemin HIV enfeksiyonuna verdiği yanıtın daha iyi anlaşılmasını sağlamayı amaçlamaktadır. Bu tür bilgiler, tanı stratejilerini geliştirme, terapötik müdahalelere rehberlik etme ve nihayetinde klinik ortamlarda HIV pozitif bireylerin bakımını geliştirme potansiyeline sahiptir7.
GEREÇ VE YÖNTEMLER
Çalışma Dizaynı ve Popülasyon
Bu retrospektif çalışma HIV pozitif hastalarda Kİ değişiklikleri ile hemogram bulguları arasındaki ilişkiyi değerlendirmek amacıyla yapıldı. Nedeni bilinmeyen periferik sitopenileri aydınlatmak için tüm hastalarda Kİ incelemesi yapıldı. Çalışmaya HIV tanısı konan ve klinik tedavilerinin bir parçası olarak Kİ aspirasyonu ve biyopsisi yapılan 57 hasta dahil edildi. Çalışma onayı, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Türkiye, İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Klinik Araştırma Etik Kurulu tarafından verilmiştir (karar no: 126, tarih: 29.11.2024).
Dahil Etme ve Dışlama Kriterleri
Dahil edilme kriterleri şöyleydi: HIV enfeksiyonu tanısı doğrulanmış, tam kan sayımı (TKS) sonuçları ve Kİ inceleme bulguları mevcut olan 18 yaş ve üzeri yetişkin hastalar. Eşlik eden hematolojik maligniteleri, yakın zamanda kemoterapi görmüş veya miyelodisplastik sendromlar veya ciddi beslenme yetersizlikleri gibi Kİ fonksiyonunu etkilediği bilinen diğer durumları olan hastalar hariç tutulmuştur.
Verilerin Toplanması
Veriler hastanenin elektronik tıbbi kayıtlarından elde edildi. Demografik özellikler (yaş ve cinsiyet), klinik parametreler, TKS sonuçları ve Kİ biyopsi bulguları kaydedildi. Laboratuvar parametreleri arasında BKH sayısı, HGB, HCT, OKH, PLT sayısı, ortalama trombosit hacmi (ÖTH), nötrofil (NEU), monosit (MON) ve lenfosit (LYM) sayılarının yanı sıra ESH ve CRP gibi enflamatuar belirteçler yer aldı. Kİ bulguları arasında hücresellik, miyeloid hiperplazi, eritroid hiperplazi, megakaryosit aktivitesi, retikülin fibrozisi, plazma hücresi oranı ve granülom veya lenfoid nodül varlığı yer aldı. CD4 ve CD8 sayıları, viral yük ve karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri [alanin aminotransferaz (ALT), albümin (ALB), kreatinin] gibi ek parametreler de analiz edildi.
Kemik İliği Değerlendirmesi
Kİ aspirasyonu ve biyopsisi yapılarak deneyimli hematopatologlar tarafından değerlendirilmiştir. Değerlendirilen parametreler arasında hücresellik (yüzde olarak ifade edilir), retikülin fibrozisinin derecesi (0-3 ölçeğinde derecelendirilir) ve hiperplazi, granülomlar veya lenfoid nodüller gibi spesifik morfolojik değişikliklerin varlığı yer almıştır.
İstatiksel Analiz
Verileri özetlemek için tanımlayıcı istatistikler kullanıldı. Sürekli değişkenler normal dağılımlı veriler için ortalama ± standart sapma (SS) veya normal dağılımlı olmayan veriler için medyan (min.-maks.) olarak ifade edildi. Kategorik değişkenler frekans ve yüzde olarak sunuldu. Sürekli verilerin normalliği Kolmogorov-Smirnov testi kullanılarak değerlendirildi. İki bağımsız grup arasındaki karşılaştırmalarda, normal dağılımlı sürekli değişkenler için Student’s t-testi kullanılırken, normal dağılımlı olmayan değişkenler için Mann-Whitney U testi uygulandı. Kİ bulguları ve laboratuvar parametreleri arasındaki ilişkiler normal dağılımlı veriler için Pearson korelasyon katsayısı ve normal dağılımlı olmayan veriler için Spearman’ın sıra korelasyon katsayısı kullanılarak değerlendirildi. P-değerinin 0,05’ten küçük olması istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Tüm istatistiksel analizler IBM SPSS Statistics for Windows, Sürüm 21.0 (IBM Corp., Armonk, NY, ABD) kullanılarak gerçekleştirildi.
BULGULAR
Bu çalışmada, hastalıkla ilişkili hematopoetik değişiklikleri daha iyi anlamak için 57 HIV pozitif hastada Kİ değişiklikleri ile hemogram bulguları arasındaki ilişki değerlendirildi. Analiz demografik özellikleri, Kİ bulgularını ve TKS ve enflamatuar belirteçler gibi başlangıç laboratuvar parametrelerini içerdi. Miyeloid hiperplazi, eritroid hiperplazi, megakaryosit aktivitesi, retikülin fibrozisi, plazma hücre oranı ve granülom veya lenfoid nodüllerin varlığı gibi temel Kİ değişiklikleri değerlendirildi ve laboratuvar bulgularıyla karşılaştırıldı. Spesifik hematolojik parametreler ile Kİ değişiklikleri arasında önemli korelasyonlar tespit edildi ve HIV enfeksiyonu bağlamında periferik kan değişiklikleri ile Kİ patolojisi arasındaki etkileşime dair değerli bilgiler sağlandı. Sonuçlar, ilgili istatistiksel analizler eşliğinde aşağıdaki bölümlerde ayrıntılı olarak sunuldu.
Tablo 1’e göre, yaş, cinsiyet ve Kİ özellikleri açısından çeşitli bir grubu temsil eden toplam 57 HIV-pozitif hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaşları minimum 22 ile maksimum 74 arasında değişmekte olup ortalama yaş 44,2±12,1 idi ve bu da hastalıktan ağırlıklı olarak etkilenen orta yaşlı nüfusu yansıtmaktaydı. Ortanca yaşın 42 olması, hastaların yarısının bu yaşın altında olduğunu göstermekte ve çalışma popülasyonundaki geniş yaş aralığını vurgulamaktaydı.
Cinsiyet dağılımı açısından, katılımcıların çoğunluğu erkek (%94,7) iken, sadece %5,3’ü kadındı; bu da HIV-pozitif bireylerin demografik özelliklerinde veya çalışmaya alım sürecinde potansiyel bir cinsiyet eşitsizliğine işaret etmekteydi.
Kİ özellikleri hastalar arasında farklılık göstermiş olup, neredeyse yarısında (%47,4) Kİ’nin miyeloid hücre üretiminde artmış bir aktiviteye işaret eden miyeloid hiperplazi görülmüştür. Hastaların %36,8’inde eritroid hiperplazisi gözlenmiştir ve bu da KKH öncül üretimindeki değişiklikleri yansıtmaktadır. Olası lokalize enflamasyon veya enfeksiyon belirtisi olan granülom oluşumu olguların %7’sinde görülürken, lenfoid doku aktivitesinin göstergesi olan lenfoid nodüller hastaların %15,8’inde mevcuttu.
TR üretiminde önemli bir rol oynayan megakaryosit seviyeleri açısından, hastaların sadece %5,3’ünde düşük seviyeler görülürken, %21,1’inde normal seviyeler görüldü ve önemli bir çoğunluğunda (%73,7) megakaryosit seviyeleri yükseldi. Bu bulgular Kİ aktivitesindeki varyasyonları vurgulamakta ve bu hematopoetik değişiklikler ile HIV’in klinik belirtileri arasında potansiyel bir bağlantı olduğunu düşündürmektedir.
Hasta demografisi ve Kİ özelliklerinin bu kapsamlı değerlendirmesi, HIV enfeksiyonunun hematolojik etkilerinin anlaşılması için önemli bir temel sağlamakta ve laboratuvar parametreleri ile klinik sonuçlar arasındaki daha ileri korelasyonların araştırılması için zemin hazırlamaktadır.
Başlangıç laboratuvar bulguları ile Kİ bulguları arasındaki ilişki değerlendirildi (Tablo 2).
Hücresellik ile BKH değerleri arasında pozitif bir korelasyon vardı (BKH değerleri arttıkça hücresellik değerleri de arttı) ve korelasyon katsayısı r=0,40 olup istatistiksel olarak anlamlıydı (p†=0,005).
Hücresellik ve MON değerleri arasında da pozitif bir korelasyon vardı (MON değerleri arttıkça hücresellik değerleri de arttı) ve r=0,40 korelasyon katsayısı istatistiksel olarak anlamlıydı (p†=0,005).
Hücresellik ve CD8 değerleri arasında pozitif bir korelasyon gözlendi (CD8 değerleri arttıkça hücresellik değerleri de yükseldi) ve korelasyon katsayısı r=0,32 olup istatistiksel olarak anlamlıydı (p†=0,02).
Hücresellik ile HGB, HCT, OKH, TR, ÖTH, NEU, LYM, ESH, CRP, kreatinin, ALT, ALB, CD4 (%), CD4 sayısı, CD8 (%) veya viral yük (kopya/mL) değerleri arasında anlamlı bir korelasyon bulunmadı (p†>0,05).
Plazma hücresi oranı (%) için HGB değerleri ile negatif bir korelasyon gözlendi (HGB değerleri azaldıkça plazma hücresi oranı arttı) ve korelasyon katsayısı r=0,35 olup istatistiksel olarak anlamlıydı (p†=0,01).
Plazma hücre oranı (%) ile HCT değerleri arasında da negatif bir korelasyon bulundu (HCT değerleri azaldıkça plazma hücre oranı arttı) ve korelasyon katsayısı r=0,35 olup istatistiksel olarak anlamlıydı (p†=0,01).
Benzer şekilde, plazma hücre oranı (%) ile ALB değerleri arasında negatif bir korelasyon vardı (ALB değerleri azaldıkça plazma hücre oranı arttı, korelasyon katsayısı r=0,50 idi ve bu istatistiksel olarak anlamlıydı (p†<0,001).
Plazma hücre oranı (%) ile CD4 (%) değerleri (r=0.40, p†=0.005), CD4 sayısı (r=0.42, p†=0.001) ve CD8 (%) değerleri (r=0.40, p†=0.005) arasında da negatif korelasyonlar gözlendi.
Plazma hücre oranı (%) ile BKH, OKH, TR, ÖTH, NEU, MON, LYM, ESH, CRP, kreatinin, ALT, CD8 sayısı veya viral yük (kopya/ml) değerleri arasında anlamlı bir korelasyon bulunmadı (p†>0.05).
Retikülin lif oranı için, BKH değerleri ile negatif bir korelasyon bulundu (BKH değerleri azaldıkça, retikülin lif oranı artmıştır) ve korelasyon katsayısı r=0,30 olup istatistiksel olarak anlamlıydı (p††=0,03).
HGB değerleri ile de negatif bir korelasyon bulundu (HGB değerleri azaldıkça retikülin lif oranı arttı) ve korelasyon katsayısı r=0,32 olup istatistiksel olarak anlamlıydı (p††=0,02).
Benzer şekilde, retikülin lif oranı ile HCT değerleri arasında negatif bir korelasyon gözlendi (HCT değerleri azaldıkça retikülin lif oranı arttı) ve korelasyon katsayısı r=0,35 olup istatistiksel olarak anlamlıydı (p††=0,008).
ALB değerleri ile de negatif bir korelasyon gözlendi (ALB değerleri azaldıkça retikülin lif oranı arttı) ve korelasyon katsayısı r=0,35 olup istatistiksel olarak anlamlıydı (p††=0,008).
Retikülin lif oranı ile OKH, TR, ÖTH, NEU, MON, LYM, ESH, CRP, kreatinin, ALT, CD4 (%), CD4 sayısı, CD8 sayısı, CD8 (%) veya viral yük (kopya/mL) değerleri arasında anlamlı bir korelasyon bulunmadı (p††>0.05).
Başlangıç laboratuvar parametrelerindeki ortalama veya medyan farklılıklar miyeloid hiperplazi varlığına göre değerlendirildi (Tablo 3).
BKH için ortalama ± SS ve ortanca (Q1-Q3) değerleri miyeloid hiperplazisi olmayan hastalarda 4214±2572,54 ve 3920 (1930-5540), miyeloid hiperplazisi olan hastalarda 6908,52±3802,17 ve 6160 (4250-9210) idi. Gruplar arasında BKH değerleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p††=0,005).
NEU için ortalama ± SS ve ortanca (Q1-Q3) değerleri miyeloid hiperplazisi olmayan hastalarda 2453,67±1491,26 ve 2250 (1525-3575), miyeloid hiperplazisi olan hastalarda 4382,22±3177,85 ve 3600 (2110-5240) idi. NEU değerlerinde gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p††=0,01).
Tablo 3’te listelenen diğer laboratuvar parametreleri için ortalama ± SS ve medyan (Q1-Q3) değerleri, miyeloid hiperplazi varlığına bağlı olarak istatistiksel olarak anlamlı farklılıklar göstermedi. Bu parametreler arasında HGB, HCT, OKH, TR, ÖTH, MON, LYM, ESH, CRP, kreatinin, ALB, CD4 (%), CD4 sayısı, CD8 (%), CD8 sayısı ve viral yük (kopya/mL) yer almaktaydı (p>0,05).
Başlangıç laboratuvar parametrelerindeki ortalama veya medyan farklar eritroid hiperplazi varlığına göre değerlendirildi (Tablo 4).
CD8 (%) için ortalama ± SS değeri eritroid hiperplazisi olmayan hastalarda 69,33±15,01 ve eritroid hiperplazisi olan hastalarda 78,49±9,91 idi. Gruplar arasındaki CD8 (%) değerlerindeki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p†=0,007).
Diğer laboratuvar parametreleri için ortalama ± SS ve medyan (Q1-Q3) değerleri Tablo 4’te verilmiştir. Bu değerler, eritroid hiperplazi varlığına göre BKH, HGB, HCT, OKH, TR, ÖTH, NEU, MON, LYM, ESH, CRP, kreatinin, ALT, ALB, CD4 (%), CD4 sayısı, CD8 sayısı ve viral yük (kopya/mL) (p>0,05) açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmadığını göstermektedir.
Başlangıç laboratuvar parametrelerindeki ortalama veya medyan farklar megakaryosit varlığına göre değerlendirildi (Tablo 5).
Tablo 5’te megakaryosit durumuna göre laboratuvar parametrelerinin ortalama ± SS ve medyan (Q1-Q3) değerleri verilmiştir. Bu değerlere göre megakaryosit durumuna göre BKH, HGB, HCT, OKH, TR, ÖTH, NEU, MON, LYM, ESH, CRP, kreatinin, ALT, ALB, CD4 (%), CD4 sayısı, CD8 (%), CD8 sayısı ve viral yük (kopya/mL) ölçümlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (p>0,05) (Tablo 5).
TARTIŞMA
Bu çalışmanın bulguları, HIV pozitif hastalarda gözlemlenen hematolojik değişiklikler ve bunların Kİ bulgularıyla ilişkileri hakkında değerli sonuçlar sunmaktadır. 57 hastadan oluşan farklı bir örneklemin dahil edilmesi, çeşitli hematopoietik parametrelerin ve bunların klinik etkilerinin ayrıntılı bir analizine olanak sağlamıştır. Bu sonuçlar, HIV’in hematopoietik sistem üzerindeki sistemik etkilerine ilişkin büyüyen kanıt grubuna katkıda bulunmakta ve daha fazla araştırma ve klinik alanları vurgulamaktadır8.
Bu çalışmanın temel gözlemlerinden biri, HIV pozitif hastalarda Kİ aktivitesindeki önemli çeşitliliktir ve bu, miyeloid hiperplazi (%47,4) ve eritroid hiperplazi (%36,8) varlığında yansıtılmıştır. Bu bulgular, HIV enfeksiyonunda sıklıkla gözlenen periferik sitopenilere karşı Kİ’nin telafi edici bir yanıt verdiğini düşündürmektedir. Miyeloid öncül hücrelerin artan üretimini yansıtan miyeloid hiperplazi, kronik bağışıklık aktivasyonuna ve beyaz kan hücrelerinin artan dönüşümüne bir yanıt olabilir. Öte yandan, eritroid hiperplazi, genellikle ileri HIV olgularında görülen kronik hastalık anemisine ve virüsün eritropoez üzerindeki olası doğrudan etkilerine bağlanabilir.
Kİ hücreselliği ile BKH ve MON sayıları gibi laboratuvar parametreleri arasındaki önemli korelasyon, HIV pozitif bireylerde sistemik değişikliklere yanıt vermede Kİ’nin aktif rolünü vurgulamaktadır9.
Granülom oluşumu ve hastaların bir alt grubunda lenfoid nodüllerin varlığı (%7 ve %15,8), Kİ’nde meydana gelen çeşitli patolojik süreçleri göstermektedir. Granülomlar, HIV gibi bağışıklık sistemi baskılanmış durumlarda yaygın olan fırsatçı enfeksiyonları gösterebilirken, lenfoid nodüller anormal lenfoid aktiviteyi veya kalıntı bağışıklık tepkilerini yansıtabilir. Bu çalışmadaki granülomların düşük yaygınlığı, hastalar arasında etkili ART kaynaklanıyor olabilir, çünkü ART’nin fırsatçı enfeksiyonları azalttığı bilinmektedir.
Dikkat çekici bir diğer bulgu ise hastaların çoğunda (73,7%) megakaryosit seviyelerinin yükselmesidir. Artan megakaryosit aktivitesi, HIV’de yaygın bir hematolojik anormallik olan trombositopeniyi ele almak için bir telafi mekanizması olabilir. Ancak düşük, normal veya yüksek megakaryosit seviyelerine sahip hastalar arasında TR sayımlarında önemli farklılıkların olmaması, periferik TR yıkımı veya bozulmuş TR fonksiyonu gibi megakaryosit aktivitesinin ötesindeki faktörlerin HIV ile ilişkili trombositopenide rol oynayabileceğini düşündürmektedir10.
Plazma hücre oranı ile HGB, HCT, ALB ve CD4 sayıları gibi laboratuvar parametreleri arasındaki önemli ilişkiler, plazma hücre aktivitesinin HIV pozitif hastalarda hastalık ilerlemesi için bir belirteç görevi görebileceğini göstermektedir. Bu parametrelerle negatif korelasyon, artan plazma hücre aktivitesinin kötüleşen anemi, hipoalbüminemi ve immünosüpresyonla aynı zamana denk gelebileceğini göstermektedir. Benzer şekilde, BKH, HGB, HCT ve ALB düzeyleriyle negatif korelasyon gösteren retikülin lif oranı, Kİ fibrozunun HIV’de sitopenilere ve kötü klinik sonuçlara katkıda bulunmada potansiyel bir rolü olduğunu göstermektedir. Bu bulgular, yaygın olmamakla birlikte Kİ fibrozunun kronik HIV enfeksiyonunda ortaya çıkabileceğini ve hematopoiezi olumsuz etkileyebileceğini öne süren önceki çalışmalarla tutarlıdır11.
Bu çalışma ayrıca Kİ bulgularına dayalı viral yük ve CD8 sayıları gibi belirli parametrelerde önemli farklılıkların olmamasını da vurgulamaktadır. Bu parametreler HIV hastalığı aktivitesi ve bağışıklık tepkisinin kritik göstergeleri olsada, bu çalışmadaki belirli Kİ bulgularıyla korelasyonlarının olmaması, HIV patolojisini etkileyen birden fazla faktörün karmaşık etkileşimini yansıtabilir. Bu ilişkileri açıklamak için daha büyük örneklem boyutları ve daha kapsamlı analizler içeren daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
Çalışma popülasyonundaki cinsiyet eşitsizliği, katılımcıların %94,7’sini erkeklerin oluşturması, örneklemin temsiliyeti hakkında sorular ortaya çıkarmaktadır. Bu çarpık dağılım, sağlık hizmeti arama davranışındaki, bakıma erişimdeki veya cinsiyetler arasındaki yaygınlık oranlarındaki farklılıkları yansıtabilir. Gelecekteki çalışmalar, bulguların genelleştirilebilirliğini sağlamak için daha dengeli bir cinsiyet temsilini hedeflemelidir12.
Bu çalışma önemli bulgular sunarken, bazı sınırlılıkları da vardır. Çalışmanın retrospektif yapısı, gözlemlenen hematolojik değişiklikler ile HIV enfeksiyonu arasındaki nedenselliği çıkarsama yeteneğini sınırlamaktadır. Ek olarak, örneklem büyüklüğü ilk analizler için yeterli olsa da, HIV pozitif hastalardaki hematolojik değişikliklerin tam spektrumunu yakalayamayabilir. Dahası, çalışma hem laboratuvar hem de Kİ bulgularını etkileyebilecek ART rejimleri, tedavi süresi veya eşlik eden durumlar gibi olası karıştırıcı faktörleri hesaba katmamıştır. Bu çalışma, HIV pozitif hastalarda meydana gelen önemli hematopoietik değişiklikleri ve bunların klinik ve laboratuvar parametreleriyle karmaşık etkileşimlerini vurgulamaktadır. Bulgular, HIV yönetiminde kapsamlı hematolojik değerlendirmelerin önemini vurgulamakta ve bu değişikliklerin altında yatan mekanizmaları anlamaya yönelik gelecekteki araştırmalar için bir temel sağlamaktadır. Bu süreçlerin daha derin bir şekilde anlaşılması, HIV’in hematolojik komplikasyonlarını hafifletmek ve hasta sonuçlarını iyileştirmek için hedefli müdahalelerin geliştirilmesine yol açabilir13.
Bu çalışmada elde edilen sonuçlar, HIV pozitif hastalarda hematolojik ve Kİ bulgularının kapsamlı bir değerlendirmesini sunarken, laboratuvar ve Kİ parametreleri arasındaki önemli ilişkileri ve farklılıkları vurgulayan ayrıntılı istatistiksel analizler ortaya koymaktadır. Her tablo, çeşitli hematopoietik değişiklikler ve klinik özellikler arasındaki etkileşime dair kritik bulgular sunmaktadır.
Tablo 1, çalışma popülasyonunun demografik ve Kİ özelliklerine dair temel bir anlayış sunmaktadır. 44,2±12,1 yıllık ortalama yaş ve 42 yıllık medyan yaş, genellikle HIV’den etkilenen orta yaşlı bir demografiyi yansıtmaktadır. Baskın erkek hakimiyeti (%94,7), örneklenen popülasyondaki HIV’in cinsiyet dağılımı hakkında sorular ortaya çıkarmakta ve potansiyel olarak sağlık hizmetlerine erişim veya işe alım konusundaki önyargıları yansıtmaktadır.
İstatistiksel olarak, hastaların %47,4’ünde miyeloid hiperplazi ve %36,8’inde eritroid hiperplazi bulunması, Kİ’nin periferik sitopenilere karşı telafi edici bir yanıtını vurgulamaktadır. Benzer şekilde, PLT sayıları megakaryosit grupları arasında anlamlı bir farklılık göstermese bile, artan megakaryosit seviyelerinin yüksek oranı (%73,7) önemli PLT üretim aktivitesini yansıtır. Granülomlar (%7) ve lenfoid nodüller (%15,8), bu kohorttaki potansiyel olarak fırsatçı enfeksiyonlar veya anormal bağışıklık aktivasyonuyla bağlantılı farklı Kİ patolojisini daha da vurgulamaktadır.
Tablo 2, başlangıç laboratuvar bulguları ile Kİ parametreleri arasındaki korelasyonları sunarak, altta yatan patofizyolojik mekanizmaları aydınlatan istatistiksel olarak anlamlı ilişkileri vurgulamaktadır. Hücresellik göz önüne alındığında, hücresellik ile BKH, MON ve CD8 arasında pozitif bir korelasyon gözlemlenmiştir. Bu bulgular, artan hücreselliğin kronik HIV enfeksiyonunun karakteristiği olan bağışıklık hücresi yenilenmesine karşı aktif bir Kİ yanıtını yansıttığını göstermektedir. HGB, HCT ve PLT sayıları gibi diğer parametreler önemli bir korelasyon göstermemiştir; bu da hücresellik değişikliklerinin KKH veya PLT öncüllerinden ziyade bağışıklık hücresi dinamiklerini daha çok yansıtabileceğini göstermektedir. Plazma Hücre Oranı açısından, HGB, HCT, ALB ve CD4 sayısı ile negatif korelasyonlar gözlendi. Bu bulgular, artmış plazma hücre aktivitesinin, ileri HIV’in ayırt edici özellikleri olan kötüleşen anemi ve hipoalbüminemi ile ilişkisini vurgulamaktadır. CD4 sayımları ile ters ilişki, plazma hücre hiperaktivitesinin hastalığın ileri evrelerinde immünosüpresyona eşlik edebileceğini düşündürmektedir. Retikülin lif oranı için, BKH, HGB, HCT ve ALB ile önemli negatif korelasyonlar bulundu. Bu bulgular, artmış retikülin lifleri ile temsil edilen Kİ fibrozunun sitopenilere ve hipoalbüminemiye katkıda bulunduğunu düşündürmektedir. Bu, fibrozun Kİ mikroçevresini bozarak hematopoiezi bozabileceği hipoteziyle örtüşmektedir14.
Tablo 3, miyeloid hiperplazi varlığına göre laboratuvar parametrelerindeki farklılıkları değerlendirmektedir. Miyeloid hiperplazisi olan hastalar, hiperplazisi olmayanlara kıyasla önemli ölçüde daha yüksek BKH ve NEU sayıları sergilediler. Bu sonuçlar, miyeloid hiperplazinin HIV pozitif hastalarda bağışıklık hücresi taleplerini karşılamak için sağlam bir telafi edici mekanizmayı yansıttığını göstermektedir. HGB, HCT, PLT ve CD4 sayıları dahil olmak üzere diğer parametreler, gruplar arasında önemli farklılıklar göstermemiştir; bu da miyeloid hiperplazinin, diğer hematopoietik soyları belirgin şekilde etkilemeden öncelikle beyaz kan hücresi soyunu etkilediğini düşündürmektedir.
Tablo 4 eritroid hiperplazi varlığına dayalı laboratuvar parametrelerindeki farklılıklara odaklanmaktadır. İstatistiksel olarak anlamlı tek bulgu eritroid hiperplazisi olan hastalarda daha yüksek CD8 (%) idi. Bu, eritropoietik aktivite ile bağışıklık tepkileri arasında olası bir bağlantı olduğunu ve muhtemelen bu alt grupta artan bağışıklık aktivasyonunu yansıttığını düşündürmektedir. HGB, HCT veya viral yük gibi diğer parametrelerde anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Bu ilişki eksikliği, eritroid hiperplazi dışındaki faktörlerin muhtemelen rol oynadığı HIV’deki aneminin çok faktörlü doğasını vurgulamaktadır.
Tablo 5, megakaryosit durumuna göre laboratuvar parametrelerindeki farklılıkları göstermektedir. Megakaryosit seviyeleri yüksek olan hastaların oranının yüksek olmasına rağmen, TR sayımlarında veya diğer laboratuvar parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Bu bulgu, megakaryosit yükselmesinin, potansiyel olarak HIV’de artan trombos PLT yıkımı veya değişen işlev nedeniyle, periferik PLT sayımlarında doğrudan değişikliklere dönüşmeyebileceğini düşündürmektedir.
İstatistiksel Sonuçlar ve Klinik Önem
Tablolardan elde edilen bulgular, HIV’deki hematolojik değişikliklerin karmaşıklığını vurgulamaktadır. Anlamlı korelasyonlar ve farklılıklar, periferik kan parametreleriyle ilişkili olan miyeloid ve eritroid hiperplazi gibi belirli Kİ aktivitesi alanlarını göstermektedir. Bu bulgular, Kİ değerlendirmelerinin HIV pozitif hastalarda hastalık ilerlemesi ve olası komplikasyonlar hakkında kritik bilgiler sağlayabileceğini göstermektedir15.
Ayrıca, belirli bağlamlarda viral yük veya CD4 sayıları gibi bazı parametrelerde anlamlı ilişkilerin olmaması, Kİ işlevi üzerindeki çok faktörlü etkileri çözmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç duyulduğunun altını çizmektedir. Bu çalışmada uygulandığı gibi gelişmiş istatistiksel yöntemlerin kullanımı, bulguların güvenilirliğini güçlendirmekte ve gelecekteki araştırmalar için sağlam bir temel sağlamaktadır.
Bu tablolardan elde edilen ayrıntılı istatistiksel analizlerin klinik yorumlara entegre edilmesi, HIV’in hematolojik etkisine ilişkin anlayışımızı geliştirir. Bu sonuçlar, belirli hematolojik anormallikleri ele almak için hedefli müdahalelere rehberlik edebilir ve nihayetinde HIV pozitif hastalar için sonuçları iyileştirebilir.
Çalışma Kısıtlılıkları
Potansiyel sınırlamalar arasında retrospektif tasarım yer almakta olup, bu durum seçim yanlılığına neden olabilir ve örneklem büyüklüğünün nispeten küçük olması, bulguların genellenebilirliğini sınırlayabilir. Bu sınırlamalara rağmen, çalışma HIV pozitif hastalarda hematolojik ve kemik iliği bulguları arasındaki ilişkiye dair değerli bilgiler sunmaktadır.
SONUÇ
Bu çalışma, HIV pozitif hastalarda önemli hematolojik ve Kİ değişikliklerini vurgulayarak laboratuvar parametreleri ile Kİ bulguları arasındaki kritik korelasyonları ortaya koymaktadır. Miyeloid ve eritroid hiperplazi ve yüksek megakaryosit seviyeleri, Kİ’nin HIV’in sistemik etkilerine karşı telafi edici yanıtlarını yansıtmaktadır. Plazma hücre oranı ile anemi ve immünsüpresyon belirteçleri arasındaki bağlantı gibi temel ilişkiler, HIV ile ilişkili hematopoietik disfonksiyonun karmaşıklığını vurgulamaktadır. Bu çalışma HIV ve hematopoez arasındaki etkileşime dair değerli bulgular sunarken, altta yatan mekanizmaları ve klinik çıkarımları keşfetmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Bu bulgular, komplikasyonları azaltmak ve hasta sonuçlarını iyileştirmek için HIV yönetiminde kapsamlı hematolojik değerlendirmelerin önemini vurgulamaktadır16.