ÖZ
Amaç
Bu çalışma, kişiliğe özel işlevsel olmayan inançların, bipolar bozukluk (BB) tip-1 hastalarında intihar girişimi öyküsü ile ilişkili olarak psikiyatrik tedavi uyumuna etkisini belirlemeyi amaçlamaktadır. Ayrıca hastaların ilaç uyumlarına ilişkin klinik özellikleri de değerlendirilmiştir.
Gereç ve Yöntem
Hastalar, psikiyatrik tedavi uyumunu ve kişiliğe özel işlevsel olmayan inançları değerlendirmek için sırasıyla Morisky İlaç Uyum Ölçeği ve Kişilik İnanç Anketi-Kısa Formu kullanılarak tarandı (n=79).
Bulgular
Araştırmanın sonuçları, psikiyatrik ilaç tedavisine uyum sağlayan grubun 26 (%32,9) hastadan oluştuğunu, tedaviye uyumsuz grubun ise 53 (%67,1) hastadan oluştuğunu göstermektedir. İntihar girişimi öyküsü olan katılımcıların hem psikiyatrik ilaç tedavisine uyumlu hem de psikiyatrik ilaç tedavisine uyumlu olmayan grupta yüksek düzeyde kaçınmacı, bağımlı, histrionik, paranoid ve borderline kişiliğe özel işlevsel olmayan inançları vardı (p<0,05). İlaç tedavisini yan etki nedeniyle bırakan hasta sayısı, psikiyatrik ilaç tedavisine uyumsuz grupta, ilaç tedavisine uyumlu gruba göre anlamlı olarak daha yüksekti (p<0,05). BB’nin başlangıç yaşı, psikiyatrik ilaç tedavisine uyumlu grupta, psikiyatrik ilaç tedavisine uyumsuz gruba göre anlamlı olarak daha yüksekti (p<0,05). Birinci derece akrabalarda psikiyatrik bozukluk öyküsü, psikiyatrik ilaç tedavisine uyumsuz grupta, psikiyatrik ilaç tedavisine uyumlu gruba göre istatistiksel olarak daha yüksekti (p<0,05).
Sonuç
Bu çalışma, intihar girişimi öyküsü olan BB tip-1 hastalarının farmakolojik tedavisinde kaçınmacı, bağımlı, histriyonik, paranoid ve borderline kişiliklere özel işlevsel olmayan inançların dikkate alınabileceğini göstermiştir. Bu çalışma tip-1 BB hastalarındaki işlevsel olmayan kişilik inançlarının önemini vurgulamaktadır.
GİRİŞ
Bipolar bozukluk (BB) ekonomik olarak maliyetli bir sağlık hizmeti olmasına rağmen, etkili tedavisi günlük psikiyatri pratiğinin en büyük sorunlarından biri olmaya devam etmektedir. İlaç tedavisinin başarısı, hastanın toleransı, rejimin uygunluğu ve hepsinden önemlisi ilaca bağlılık gibi faktörlerden etkilenmektedir1. Dünya Sağlık Örgütü (2014) ilaç uyumsuzluğunu “bir kişinin ilaç alma davranışının sağlık personelinin üzerinde mutabık kalınan tavsiyelerine uymaması durumu” olarak tanımlamaktadır. Yakın zamanda yapılan bir meta-analizde, şizofreni, majör depresif bozukluk ve BB için ilaç uyumsuzluğu sırasıyla %56, %50 ve %44 olarak tespit edilmiştir2. İleriye dönük gözlemsel bir çalışmada, ilaç uyumsuzluğu BB hastalarında daha fazla hastaneye yatış ve intihar girişimi ile anlamlı derecede ilişkili bulunmuştur3. Ayrıca, aynı çalışmada gösterildiği üzere, ilaca uyumsuz hastaların katlandığı maliyetler, ilaca uyumlu hastalarınkinden daha yüksektir3. İlaç tedavisine uyumsuzluk daha önce BB hastalarında yan etkilerle karşılaşma, içgörü sorunları, psikiyatrik ilaç kullanımında isteksizlik, madde kullanım öyküsü ve hastaneye yatış sayısı gibi bazı faktörlerle ilişkili bulunmuştur4, 5.
İntihar önemli bir halk sağlığı sorunudur. Her yıl dünya çapında yaklaşık 800.000 kişi intihar sonucu hayatını kaybetmektedir6. İntihar sonucu ölüm, bireylerin ruh sağlığı üzerinde muazzam bir etkiye sahiptir7. İntihar, yalnızca intihar sonucu ölen kişinin ailesini değil, aynı zamanda intihar sonucu ölen kişiyle bağlantısı olan önemli bir grup insanı da etkilemektedir. Her bir intiharın, intihar sonucu ölen kişiyi tanıyan 135 kişiyi etkilediği gösterilmiştir8. Ayrıca, intihar ve psikopatoloji arasındaki ilişki yaygın olarak kabul edilmektedir9.
BB’ler genellikle diğer psikiyatrik bozukluklarla komorbiddir, bu da BB yönetimini zorlaştırır10. Kişilik bozuklukları, BB hastalarında yüksek oranda komorbiddir11. Ötimik BB hastalarının sistematik bir incelemesinde, %41,2’sinde en az bir komorbid kişilik bozukluğu olduğu ve B kümesi kişilik bozukluklarının en yaygın kişilik bozukluğu kümesi olduğu görülmüştür. Ayrıca, borderline kişilik bozukluğu (%10,1) en yaygın kişilik bozukluğu alt tipi olarak tespit edilmiştir12. Kişilik bozuklukları, BB hastalarında intihar girişimlerini, tedavi sonuçlarını ve psikososyal işlevselliği olumsuz yönde etkilemektedir13-17. Kişilik bozuklukları ve intihar arasındaki ilişki daha önce de ortaya konmuştur. Yüksek ölüm oranları kişilik bozukluklarında intihar ile ilişkili olabilir18, 19. Yakın zamanda yapılan bir meta-analiz, BB’de yaşam boyu intihar girişimi yaygınlığının %33,9 olduğunu göstermiştir20.
Kişilik bozukluklarının etkisi, ilaç tedavisine uyumsuzluğu etkileyen önemli faktörlerden biridir. Bu etki, BB hastalarında olumsuz klinik seyrin nedenlerinden biri olabilir21. BB’deki ilaç uyum sorunları daha önce kişilik bozukluğu komorbiditesi ile ilişkilendirilmiştir22. Ayrıca, bir takip çalışmasında borderline kişilik bozukluğu, BB’de antipsikotik tedaviye uyumsuzluğun bir öngörücüsü olarak bulunmuştur23. Bunun yanı sıra, bu konudaki klinik araştırmaların sınırlı olması, daha fazla araştırma yapılmasını gerektirmektedir24.
Bilişsel teoride belirtildiği gibi, bir kişilik bozukluğu, onu karakterize eden ve sürdüren işlevsel olmayan inançlarda ayırt edilir25. İşlevsel olmayan kişilik bozukluğu inançları, geçmiş ve güncel deneyimlere yönelik işlevsel olmayan tutumlar için açıklamalar sağlar26. İşlevsel olmayan kişilik bozukluğu inançlarının keşfedilmesi ve değiştirilmesi, kişilik bozukluklarının bilişsel-davranışçı psikoterapisinin ana hedefleri arasındadır. Mevcut çalışmada, işlevsel olmayan kişilik bozukluğu inançları kişilik bozuklukları için bir ikame olarak kabul edilmektedir, çünkü inançların kendileri genellikle kişilik zorluklarına neden olmaktadır27.
Bu çalışmanın öncelikli amacı, kişilik bozukluğu inançlarının, intihar girişimi öyküleriyle ilişkili olarak, bipolar bozukluk tip-1 (BB-1) hastalarının ilaç tedavisine uyumu üzerindeki etkisini değerlendirmektir. Ayrıca, katılımcıların klinik özelliklerinin ilaç tedavisine bağlılıklarıyla ilişkili olarak değerlendirilmesi de amaçlanmıştır. Yazarların bildiği kadarıyla bu çalışma, kişilik bozukluğu inançlarının intihar girişimi öyküleriyle ilişkili olarak BB-1 hastalarının ilaca bağlılıkları üzerindeki etkilerini araştıran ilk çalışmadır.
GEREÇ VE YÖNTEM
Bu kesitsel çalışma, Haziran 2017 ile Şubat 2019 tarihleri arasında Atatürk Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Poliklinikleri’nde takip edilen hastalarla gerçekleştirildi. Örneklem, aşağıdaki ölçütleri karşılayan 79 BB-1 hastasını içeriyordu: 18-65 yaş aralığında olmak, SCID-I28, 29 ile BB-1 tanısı konmuş olmak ve en az sekiz haftadır Hamilton depresyon derecelendirme ölçeği (HRSD) ≤ 7 puan almak30 ve Young Mani derecelendirme ölçeğinin Türkçe versiyonuna göre BB’de ötimik olmak ≤ 5 puan almak31. Dışlama ölçütleri, zihinsel geriliğin varlığı, komorbid eksen 1 ve hastaların genel sağlık durumunu etkileyen tıbbi bir hastalığın varlığıydı.
Gerekli onay Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu’ndan (karar no: 21, tarih: 09.06.2017) alındı. Çalışma prosedürleri Helsinki Bildirgesi doğrultusunda yürütüldü. Çalışmaya katılmadan önce tüm katılımcılardan bilgilendirilmiş onam alındı. Çalışmanın amaçları ile ilgili gerekli sosyo-demografik ve klinik verileri elde etmek için bir form geliştirildi.
Morisky İlaç Uyumu Ölçeği
Katılımcıların ilaç uyumu, Morisky ve ark.32-34 tarafından oluşturulan MMAS kullanılarak değerlendirildi. Ölçeğin Türkçe versiyonunun geçerliliği ve güvenilirliği değerlendirildi35. Ölçek, hastaların ilaca uyumu hakkında dört maddeden oluşmaktadır. Hasta tüm maddelere “hayır” cevabını veriyorsa ilaç uyumu yüksek kabul edilir. Hasta bir veya iki maddeye “evet” cevabını veriyorsa ilaç uyumu orta düzeydedir. Hasta üç veya dört maddeye “evet” cevabını veriyorsa ilaç uyumu zayıftır. Mevcut çalışmada, zayıf ve orta düzeyde ilaç uyumu olan hastalar ilaç uyumu olmayan, yüksek ilaç uyumu olan hastalar ise ilaç uyumu olan olarak gruplandırılmıştır36.
Kişilik İnanç Anketi-Kısa Form
Butler ve ark.37 tarafından geliştirilen PBQ-SF, kişilik bozukluğuyla ilişkili işlevsel olmayan inançları değerlendirmek için oluşturulmuş bir öz değerlendirme aracıdır. PBQ-SF, on kişilik bozukluğuyla ilişkili inançları değerlendirir: Paranoid, şizoid, antisosyal, borderline, histrionik, narsisistik, kaçınmacı, bağımlı, obsesif-kompulsif ve pasif-agresif. PBQ-SF’de, katılımcılardan 0= Hiç inanmıyorum ile 4= Tamamen inanıyorum arasında değişen 5 puanlık bir ölçekte 65 ifadeyi derecelendirmeleri istenir. Ölçekte yer alan tüm kişilik bozukluğu inançlarının toplam puanları 0 ile 28 arasında değişir. Yüksek puan, yüksek düzeyde işlev bozukluğunu gösterir. PBQ-SF’nin Türkiye’de güvenilirlik ve geçerlilik çalışması vardır38.
İstatistiksel Analiz
Sosyal Bilimler İçin İstatistik Paketi: İstatistiksel analiz için Sosyal Bilimler İçin İstatistik Paketi (SPSS) istatistik 20.0 yazılımı kullanıldı. İlaç uyumu olan ve olmayan grupların sosyo-demografik özellikler ve klinik özellikler açısından karşılaştırılması Pearson ki-kare testi ve bağımsız örneklem t-testi ile yapıldı. Pearson ki-kare testi nominal değişkenler kullanırken, bağımsız örneklem t-testi sürekli değişkenler kullandı. Kolmogorov-Smirnov testi kullanılarak, verilerin normal dağılımını değerlendirmek için çarpıklık ve basıklık değerleri incelendi. Ayrıca, hastaların sosyo-demografik özellikleri ve klinik özellikleri ortalama ± standart sapma ve yüzdeler (%) olarak sunuldu. Bu çalışmada, 0,05’in altındaki p değerlerinin istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlendi.
İki Yönlü Çok Değişkenli Varyans Analizi Testi: BB-1 hastalarının işlevsel olmayan kişilik inançlarının ilaç uyumuna ve intihar girişimi geçmişine göre farklılık gösterip göstermediğini belirlemek için MANOVA kullanıldı. Test, ilaç uyumu ve intihar girişimi bağımsız değişkenler ve pasif-agresif, bağımlı, obsesif-kompulsif, anti-sosyal, narsisistik, histrionik, şizoid, paranoid, borderline ve kaçıngan kişilik inançları puanları bağımlı değişkenler olarak kullanılarak yürütülmüştür. MANOVA parametrik bir test olup, verilerin analizinden önce bazı varsayımların karşılanmasını gerektirir. Bu doğrultuda, testten önce tüm varsayımlar kontrol edilmiş ve karşılanmıştır.
BULGULAR
Hastaların ortalama yaşı 34,49±12,37 yıldı. Hastaların 34’ü (%43,0) kadın, 45’i (%57,0) erkekti. Ortalama eğitim yılı sayısı 11,56±3,77’ydi. Hastaların 41’inde (%51,9) psikotik özellikler vardı ve 13’ünde (%16,5) tıbbi öykülerinde en az bir intihar girişimi vardı. BB’nin ortalama başlangıç yaşı 24,62±7,78 yıldı.
İlaç uyumu olan ve olmayan gruplar MMAS’ye göre oluşturuldu. İlaç uyumu olan grup 26 (%32,9) hastadan, ilaç uyumu olmayan grup ise 53 (%67,1) hastadan oluşuyordu. Tablo 1’de bu iki grubun sosyo-demografik ve klinik özellikler ile hastalık seyri açısından karşılaştırması gösterilmektedir. Eğitim yılı açısından ilaç uyumu olmayan grubun eğitim yılı, ilaç uyumu olan gruba göre anlamlı derecede daha yüksekti (t=-2,26, p=0,02). İlaç uyumu olan grupta BB başlangıç yaşı, ilaç uyumu olmayan gruba göre anlamlı derecede yüksekti (t= 2,13, p=0,04). Tablo 1’de diğer parametreler açısından anlamlı bir fark saptanmadı.
İlaç uyumu olan grupta hastaların %46,2’si (n=12) ilaç yan etkileri yaşadığını bildirirken, ilaç uyumu olmayan gruptaki hastaların %67,9’u (n=36) aynı şeyi bildirdi. İstatistiksel olarak, iki grup arasında anlamlı bir fark saptanmadı (X2: 3,46, p=0,06). Yan etkiler nedeniyle ilacı bırakma açısından, ilaç uyumu olmayan grupta hasta sayısı (n=10, %12,7) ilaç uyumu olan gruptan (n=0, %0,0) anlamlı olarak daha fazlaydı (X2: 5,61, p=0,02).
Birinci derece akrabalarda BB öyküsü iki grup arasında istatistiksel olarak farklı değildi (ilaç uyumu olan grupta n=1, %3,8; ilaç uyumu olmayan grupta n=9, %17,3) (X2: 2,81, p=0,15). Ancak birinci derece yakınlarında psikiyatrik bozukluk öyküsünün olması, ilaç uyumu olmayan grupta (n=25, %48,1), ilaç uyumu olan gruptan (n=6, %23,1) istatistiksel olarak daha yüksekti (X2: 4,52, p=0,03).
Tüm hastalarda, kaçınmacı kişilik inanç puanlarının ortalaması (14,20±5,93) en yüksek, histrionik kişilik inanç puanlarının ortalaması ise (6,96±5,61) tüm kişilik bozukluğu inanç puanları arasında en düşüktü (Şekil 1). Her iki grupta da, kaçınmacı kişilik inanç puanlarının ortalaması, uyumlu grupta (14,57±5,31) uyumsuz gruptan (14,01±6,25) daha yüksekti ve histrionik kişilik inanç puanlarının ortalaması, uyumlu grupta (6,84±5,78) uyumsuz gruptan (7,01±5,58) daha düşüktü (Şekil 2). İntihar girişimi öyküsü olan grupta, kaçınmacı kişilik inanç puanlarının ortalaması (16,76±6,12) en yüksek, narsisistik kişilik inanç puanlarının ortalaması ise (9,07±7,15) en düşüktü. İntihar girişimi öyküsü olmayan grupta histrionik kişilik bozukluğu inançlarının ortalaması en düşük (6,27±5,21), kaçınmacı kişilik inanç puanlarının ortalaması ise en yüksek (13,69±5,81) bulundu (Şekil 3). İlaç uyumu olan ve olmayan hastaların intihar girişimi öyküsüne göre işlevsel olmayan kişilik inanç puanlarının ortalamaları ve standart sapma değerleri Tablo 2’de sunuldu.
Hastaların işlevsel olmayan kişilik bozukluğu inançlarının ilaç uyumu ve intihar girişimi öyküsüne göre değerlendirilmesi için MANOVA yapıldı. MANOVA, ilaç uyumu için anlamlı çok değişkenli ana etki gösterdi [F(10,66)= 3,500, p=0,001, Wilks’ Λ = 0,653]. Ancak, MANOVA’da tek değişkenli düzeyde ilaç uyumu açısından kişilik bozukluğu inançları arasında anlamlı bir fark yoktur (Tablo 3). Ayrıca, intihar girişimi öyküsü için anlamlı çok değişkenli ana etki vardı [F(10,66)= 4,290, p= 0,000, Wilks’ Λ = 0,606]. Tablo 3’te sunulduğu gibi, MANOVA’da kaçınmacı, bağımlı, histrionik, paranoid ve borderline kişilik bozukluğu inançları tek değişkenli düzeyde intihar girişimi öyküsü açısından farklılaşmıştır. Bu sonuçlar ışığında, intihar girişimi öyküsü olan hastaların kaçınmacı, bağımlı, histrionik, paranoid ve borderline kişilik bozukluğu inançları hem ilaç uyumu olan hem de olmayan grupta anlamlı derecede daha yüksekti (p<0,05).
TARTIŞMA
Bu kesitsel çalışmada, BB-1 hastalarında ilaç uyumsuzluğu oranının %67,1 ve intihar girişimi öyküsünün %16,5 olduğu bulunmuştur. Kaçıngan kişilik inanç puanları en yüksek, histrionik kişilik inanç puanları ise bu çalışmadaki katılımcılar arasında en düşüktü. İntihar girişimi öyküsü olan BB-1 hastaları, hem ilaca psikiyatrik ilaç tedavisine uyumlu hem de bağlı olmayan gruplarda daha yüksek kaçınmacı, psikiyatrik ilaç tedavisine uyumlu olmayan, histrionik, paranoid ve borderline kişilik bozukluğu inançları gösterdi.
Mevcut örnekte, ilaç uyumsuzluğu oranı %67,1 idi. Literatür, BB’de ilaç uyumsuzluğu oranının yaklaşık %50 olarak bildirildiğini göstermektedir39. Sekiz ülkeyi kapsayan bir klinik çalışmada, BB’li hastaların %57’sinin tedaviye uyum sorunları vardı40. Mevcut örneğin yüksek uyumsuzluk oranı (%67,1) ile önceki çalışmaların sonuçları arasındaki farklar, kullanılan çeşitli örnek özelliklerine ve değerlendirme araçlarına bağlı olabilir. Bunun yanı sıra, bu klinik çalışmadaki gibi ilaç uyumu için aynı değerlendirme aracı kullanılarak Türkiye’de yürütülen bir klinik çalışmada, BB-1 hastalarında benzer bir ilaç uyumsuzluğu oranı (%67,5) bulunmuştur36.
Kişilik patolojisi açısından, kaçınmacı kişilik bozukluğu inançları puanları, mevcut çalışmada tüm örneklem arasında en yüksek olarak bulundu. Daha önce, küme B ve C özelliklerinin BB’de küme A bozukluklarından daha sık olduğu tespit edildi41, 42. İyileşen BB hastalarında, küme B ve C bozuklukları küme A’dan benzer şekilde daha sıktı ve borderline kişilik bozukluğu en sık görülen komorbid kişilik bozukluğuydu12. Hem ayaktan hem de yatan hastalar üzerinde yapılan çalışmaları içeren başka bir meta-analizde, kişilik bozukluklarının sıklığını karşılaştırırken obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu ilk sırada yer aldı42.
Bu örneklemde, katılımcıların %16,5’inin intihar girişimi öyküsü vardı. Başka bir çalışmada remisyondaki BB-1 hastalarında %40,8 oranında intihar girişimi öyküsü bulunmuştur43. Yüz bir çalışmanın yer aldığı kapsamlı bir raporda BB hastalarının %31,1’inin en az bir kez intihar girişiminde bulunduğu bulunmuştur44. Ayrıca aynı çalışmada küçük örneklem büyüklüğünün ve kısa maruz kalma sürelerinin BB’de intihar riskini yükseltmiş olabileceği belirtilmiştir. Ayrıca intihar girişimlerinin yaşam boyu yaygınlığının coğrafi bölgeyle ilişkili olduğu ve coğrafi farklılıkların sonuçlar üzerinde etkili olabileceği varsayılmıştır20.
Mevcut örneklemde, B ve C kümelerindeki (kaçınan, bağımlı, histrionik, borderline) kişilik bozukluğu inançları ile A kümesindeki paranoid kişilik bozukluğu inançları, intihar girişimi geçmişiyle anlamlı şekilde ilişkiliydi. On yıllık bir takip çalışmasında, borderline ve narsisistik kişilik bozukluklarının intihar girişimleriyle ilişkili olduğu tespit edildi45. B kümesi kişilik bozukluğu komorbiditesi, iyileşmiş BB-1 katılımcılarında intihar girişimleriyle ilişkiliydi42. B kümesi kişilik bozuklukları ile intihar girişimi arasındaki ilişki yaygın olarak kabul edilmektedir; ancak çalışmalar arasında sonuçlarda bazı farklılıklar vardır. Hem unipolar hem de BB’leri inceleyen bir çalışmada yalnızca C kümesi kişilik bozuklukları intihar girişimleriyle anlamlı şekilde ilişkiliydi46. Başka bir çalışmada, paranoid, bağımlı, narsisistik, borderline ve histrionik kişilik bozukluğu inançlarının intihar girişimleriyle ilişkili olduğu bildirildi26. Bu çalışmada, mevcut çalışmayla aynı kişilik inancı değerlendirme aracı kullanıldı. Söz konusu sonuçlar göz önüne alındığında, intihar riskini değerlendirirken sadece B kümesi kişilik bozukluğu özelliklerine değil, aynı zamanda C kümesi ve paranoid kişilik bozukluğu özelliklerine de odaklanılması gerektiği düşünülmektedir.
Yüksek eğitim düzeyinin çoğunlukla BB’de daha iyi ilaç uyumu sonuçlarına yol açtığı düşünülmektedir47, 48. Aksine, lityum tedavisi gören BB-1 hastalarıyla yapılan bir çalışmada, ilaç uyumu olan ve olmayan gruplar arasında eğitim yılları açısından bir fark bulunmamıştır49. Mevcut çalışmada, uyumsuz grubun eğitim düzeyleri uyumlu gruptan daha yüksekti. Önceki bulgularla tutarsızlık, bu çalışmanın örneklem özelliklerinden kaynaklanıyor olabilir. Farklı nüfus özellikleri ve yetersiz psikoeğitim, eğitim düzeyi ile ilaç uyumu arasındaki ilişkiye ilişkin mevcut çalışmanın sonuçlarına katkıda bulunmuş olabilir. Bununla birlikte, eğitimin ilaç uyumu üzerindeki etkisi gelecekteki çalışmalarda dikkate alınmalıdır.
BB’nin seyri ile ilgili olarak, sonuçlar, mevcut çalışmada ilaç uyumu olmayan grupta başlangıç yaşının önemli ölçüde daha düşük olduğunu göstermektedir. BB’nin erken başlangıcının ilaç uyumuyla yalnızca bazı çalışmalarda ilişkili olduğu gösterilmiştir50, 52. Bozukluğun seyri, erken başlangıç ve ilaç uyumu birbirini karşılıklı olarak etkileyebilir. Daha derin açıklamalar için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.
İlaçla ilişkili yan etkiler, ilaç uyumuna önemli katkıda bulunanlardan biri olarak kabul edilir2. Aksine, önceki raporlar, klinisyenlerin BB’li hastalardan daha az ilaç uyumu üzerindeki yan etkilerin nedenselliğine dikkat ettiğini belirtmektedir40. Ek olarak, öncelikle klinisyenleri (örneğin; hipotiroidizm, diabetes insipidus, hiperkalsemi) ve BB’li hastaları (örneğin; kilo alımı, titreme, bilişsel bozukluk ve sedasyon) ilgilendiren yan etkilerin farklı olduğu bildirilmiştir53. Önceki bulgulara uygun olarak, bu çalışma, bağlı grubun yan etkiler nedeniyle ilacı bırakma geçmişinin, bağlı olmayan gruptan önemli ölçüde daha düşük olduğunu bulmuştur. İlaçla ilişkili yan etkiler üzerine yapılan çalışmalar, bunu daha iyi anlamak ve hastaların ihtiyaçlarını karşılamak için çok önemlidir. Bu nedenle, yan etkilerin BB’li hastalar üzerindeki etkileri, klinik uygulamalarda farklı bakış açılarının oluşturulmasını gerektirmektedir.
BB aile öyküsünün psikoeğitim programlarına uyumla ilişkili olduğu görülmüştür54. BB’li hastalarla yapılan farklı çalışmalarda BB aile öyküsünün ilaç uyumu üzerinde anlamlı bir etkisi bulunmamıştır49, 52. Bu çalışmada ilaç uyumu ile psikiyatrik bozukluğun aile öyküsü arasında anlamlı bir ilişki saptanmış ancak BB aile öyküsü ile ilişkisi saptanmamıştır. İlginç bir şekilde, sistematik bir incelemede BB aile öyküsünün pediatrik BB hastalarında ilaç uyumunu etkileyen bir faktör olduğu belirlenmiştir55. Aile öyküsü ile ilgili yukarıda belirtilen sonuçlar göz önüne alındığında, BB veya psikiyatrik bozukluk aile öyküsünün BB hastalarının uyumu üzerinde olumsuz etkileri olabilir.
Çalışmanın Kısıtlılıkları
Bu klinik çalışmanın sınırlılıklarının vurgulanması gerekir. İlk olarak, katılımcıların birçok karmaşık hastanın kaydedildiği üçüncü basamak bir hastaneden alınması sonuçların genelleştirilebilirliğini sınırlayabilir. İkinci olarak, mevcut çalışmada ilaç uyumunu değerlendirmek için kullanılan MMAS bir öz bildirim değerlendirme aracıdır. Üçüncüsü, nispeten küçük örneklem boyutu sonuçları sınırlamaktadır. Dördüncüsü, hastaların kullandığı farmakolojik ajanlar değerlendirilmemiştir. Beşincisi, yalnızca ötimik hastaların dahil edilmesi mevcut çalışmanın sonuçlarının genelleştirilebilirliğini sınırlayabilir. Mevcut çalışmanın konularını dikkate alan daha ileri bir çalışma, BB-1 hastaları ile atakları sırasında gerçekleştirilecektir. Altıncısı, mevcut çalışmaya yalnızca BB-1 hastaları dahil edilmiştir. Siklotimik veya BB tip-2 gibi diğer BB hastalarının dışlanması sınırlamalar yaratmış olabilir. Son olarak, madde kullanım bozukluğu, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu ve obsesif-kompulsif bozukluk gibi eşlik eden psikiyatrik tanıların dışlanması, bu çalışmanın genellenebilirlik sorunlarına katkıda bulunmuş olabilir.
SONUÇ
Bildiğimiz kadarıyla, bu klinik çalışma, BB-1’li hastaların önceki intihar girişimleriyle ilişkili olarak ilaç uyumu üzerindeki işlevsel olmayan kişilik bozukluğu inançlarının etkisini değerlendiren ilk çalışmadır. Bu çalışma, intihar girişimi öyküsü olan hastaların hem ilaç uyumu olan hem de olmayan gruplarda daha yüksek kaçınmacı, bağımlı, histrionik, paranoid ve borderline kişilik bozukluğu inançları sergilediğini göstermiştir. Bu çalışma, BB-1 ve intihar girişimi öyküsü olan hastalarda kaçınmacı, bağımlı, histrionik, paranoyak ve borderline kişilik özelliklerinin değerlendirilmesinin çok önemli olduğunu ileri sürmektedir. Ek olarak, ilaçla ilişkili yan etkiler, BB-1’in erken başlangıç yaşı ve psikiyatrik bozukluk aile öyküsü, BB-1’li hastaların ilaç uyumunu etkileyebilir. İntihar girişimi öyküsüyle ilişkili olarak ilaç uyumu üzerindeki işlevsel olmayan kişilik bozukluğu inançlarının katkılarını anlamak için boylamsal çalışmalara ihtiyaç vardır.