ÖZ
Amaç
Manyetik rezonans görüntüleme (MRG), hepatosellüler karsinomun (HSK) tanı, yönetim ve takip süreçlerinde temel bir görüntüleme yöntemidir. Difüzyon temelli görüntüleme tekniklerinin fokal karaciğer lezyonlarının karakterizasyonunda tamamlayıcı bir rol oynayabileceği gösterilmiştir. Bu çalışmanın amacı, HSK tanısında difüzyon ağırlıklı görüntüleme (DAG) ve difüzyon tensör görüntüleme (DTG) parametrelerinin katkısını, sirotik ve normal karaciğer parankimi ile karşılaştırarak değerlendirmektir.
Gereç ve Yöntem
Bu retrospektif çalışmaya, 1,5 T MRG yapılan 62 HSK hastası, 56 siroz hastası ve 52 normal karaciğer parankimi olan birey dâhil edildi. DAG ve DTG dizileri, 50-800 s/mm2 b-değerleri ve 20 difüzyon kodlama yönü ile elde edildi. Fraksiyonel anizotropi (FA) ve görünen difüzyon katsayısı (ADC) değerleri hesaplanarak gruplar arasında karşılaştırıldı.
Bulgular
HSK’da ADC değerleri anlamlı şekilde daha düşük, FA değerleri ise sirotik ve normal parankime kıyasla anlamlı şekilde daha yüksekti (p<0,05). Ortalama FA değeri HSK için 0,46±0,14, non-kanseröz parankim için 0,39±0,08, sirotik ve normal parankim için 0,40±0,07 idi. FA için 0,45 eşik değeri kullanıldığında, HSK’yı normal parankimden ayırt etmede duyarlılık %38,7, özgüllük %94,2 [eğri altındaki alan (AUC): 0,653, %95 güven aralığı (GA): 0,554-0,751); sirotik parankimden ayırt etmede ise duyarlılık %62,9, özgüllük %75,0 (AUC: 0,649, %95 GA: 0,542-0,745) olarak bulundu.
Sonuç
FA değerleri HSK, sirotik ve normal karaciğer parankiminde orta düzeyde anizotropiyi yansıtmaktadır. FA, HSK ile non-malign parankim arasındaki farkı yansıtmakla birlikte, sınırlı duyarlılığı nedeniyle tek başına tanısal biyobelirteç olarak kullanımı kısıtlıdır.
GİRİŞ
Dünya Sağlık Örgütü’nün (https://gco.iarc.fr/) en son GLOBOCAN verilerine göre, hepatosellüler karsinom (HSK), en sık teşhis edilen altıncı kanser türüdür ve dünya çapında kansere bağlı ölümlerin üçüncü önde gelen nedenidir. HSK’nın başlangıç yaşı cinsiyete, coğrafi bölgeye ve ilişkili risk faktörlerine göre değişir1. Eşlik eden siroz, HSK olgularının %80’inde görülür2. Hepatit B virüsü (HBV), virüsle ilişkili HSK’nın en yaygın nedenidir ve eşlik eden siroz olmayan olgularda da en sık görülen etiyolojidir3.
Difüzyon tensör görüntüleme (DTG), nörogörüntülemede, özellikle lif traktografisinde yaygın olarak kullanılmaktadır, ancak bir dizi yayında karaciğere de uygulanmıştır4-17. Bu çalışmalar, sekans optimizasyonu, hepatik izotropi, fibrozis değerlendirmesi ve iskemi-reperfüzyon hasarı dahil olmak üzere karaciğer DTG’sinin çeşitli yönlerini araştırmıştır. Ancak, sadece birkaçı fokal karaciğer lezyonlarının değerlendirilmesinde kullanımına odaklanmış ve bu alan yeterince araştırılmamıştır. Önceki çalışmalar ağırlıklı olarak görünür difüzyon katsayısı (ADC) değerlerini değerlendirirken, HSK difüzyon tensör parametrelerinin, özellikle fraksiyonel anizotropinin (FA) kapsamlı analizi hala sınırlıdır4, 5.
Karaciğer parankimi genellikle izotropik olarak kabul edilse de, hepatik tümörlerin anizotropik özellikleri tartışmalıdır6, 7. Klinik uygulamada en yaygın olarak kullanılan DTG parametresi olan FA, anizotropinin derecesini ölçer. FA, 0 ile 1 arasında değişen boyutsuz bir değerdir ve 1’e yakın değerler, difüzyonun giderek yönlü (anizotropik) olduğunu gösterir8.
Bu çalışmanın amacı, HSK’nın DTG parametrelerini malign olmayan karaciğer parankiminin parametreleriyle karşılaştırmak ve ön bulguları sunmaktır.
GEREÇ VE YÖNTEMLER
Hastalar
Bu retrospektif çalışmaya, HSK’lı 62 hasta (13 kadın, 49 erkek; ortalama yaş: 65,08±8,19 yıl, aralık: 45-84), sirozlu 56 hasta (19 kadın, 37 erkek; ortalama yaş: 58,69±11,43 yıl, aralık: 20-79) ve patolojik olmayan karaciğer parankimi olan 52 kişi (19 kadın, 33 erkek; ortalama yaş: 59,75±15,78 yıl, aralık: 18-84) yer almıştır. Tüm görüntüleme işlemleri Ocak ve Aralık 2019 tarihleri arasında kurumumuzda gerçekleştirilmiştir. Yirmi iki hastada (%35,5) HSK tanısı histopatolojik olarak doğrulanmıştır. Kalan 40 hastada (%64,5) HSK tanısı, 2018 Karaciğer Görüntüleme Raporlama ve Veri Sistemi (LI-RADS) kriterlerine ve multidisipliner konsensüse göre karakteristik manyetik rezonans görüntüleme (MRG) bulgularına dayanılarak konulmuştur. Tüm hastaların 49’u (%79) LI-RADS 5, 11’i (%17,7) LI-RADS 4 ve 14’er hasta (%1,6) LI-RADS 3 ve LI-RADS M olarak sınıflandırılmıştır. Histopatolojik olarak doğrulanmış 22 HSK olgusu arasında 19’u (%86,4) LI-RADS 5, 2’si (%9) LI-RADS 4 ve 1’i (%4,5) LI-RADS 3 olarak sınıflandırılmıştır. Tüm nihai tanılar, yerleşik görüntüleme kriterlerine uygun olarak histopatolojik doğrulama veya multidisipliner konsensüs temelinde konulmuştur.
Etik onay, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Bilimsel Araştırmalar Etik Kurulu’ndan (karar no: 03/17, tarih: 03.02.2020) alınmıştır.
MR Muayenesi - Görüntü Elde Etme
MRG, 18 kanallı vücut matris bobini ile 1,5T sistem (Aera, Siemens Medical Systems, Erlangen, Almanya) kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Hastalar sırtüstü, başları önde, kolları yanlarında olacak şekilde pozisyonlandırılmıştır. DTG sekansları, T1 ve T2 ağırlıklı görüntüleme sonrasında ve dinamik kontrastlı sekanslardan önce elde edilmiştir. DTG için görüntüleme parametreleri şöyleydi: b değerleri = 50-800 s/mm², Tekrar süresi/Eko süresi: 6300/69 ms, kesit kalınlığı: 6 mm, kesitler arası boşluk: 1,2 mm, kesit sayısı: 40, matris boyutu: 192 × 115, sinyal ortalaması sayısı: 1 ve 20 difüzyon kodlama yönü. Görüntüleme sırasında nefes tutma tekniği kullanıldı.
Görüntü Analizi-DTG Parametrelerinin Hesaplanması
Tüm görüntüleme verileri özel bir iş istasyonunda (Syngo.Via VB10B, Siemens) işlendi. Anatomik referans için T2 ağırlıklı ve kontrastlı görüntüler kullanıldı. ADC haritaları, her difüzyon tensör veri seti için sistem tarafından otomatik olarak oluşturuldu. İlgi alanı (ROI) yerleştirme, büyük vasküler ve biliyer yapıları kaçınarak sağ hepatik lobun arka segmentiyle sınırlandırılmıştır. Lezyon ölçümleri için, mümkün olduğunda 2 cm²’lik dairesel ROI’lar kullanılmıştır (Şekil 1). 2 cm²’lik bir ROI yerleştirilemeyen lezyonlarda, mümkün olan en büyük ROI seçildi. Büyük lezyonlar için, aynı kesitteki üç ROI ölçümünün ortalaması kaydedildi. Sınırlı uzamsal çözünürlük nedeniyle 1 cm’den küçük lezyonlar hariç tutuldu. HSK’lı hastalarda, kistik ve nekrotik alanlardan kaçınmak için ROI’ler, lezyonun en uygun katı kısmı seçilerek yerleştirildi.
İstatistiksel Analiz
HSK, sirozlu ve patolojik olmayan karaciğer grupları arasında DTG parametrelerinin karşılaştırılması, veri dağılımının normalliğine göre Student t-testi veya Mann-Whitney U testi kullanılarak gerçekleştirildi. HSK’yı ayırt etmek için optimal tanı kesme değerlerini belirlemek amacıyla ROC eğrisi analizi yapılmış ve karşılık gelen duyarlılık, özgüllük, pozitif prediktif değer ve negatif prediktif değer hesaplanmıştır. 0,05’ten küçük p-değeri istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. HSK ölçümleri için gözlemciler arası uyum, iki radyolog arasında mutlak uyum ile iki yönlü rastgele etkiler modeli kullanılarak sınıf içi korelasyon katsayıları (ICC) hesaplanarak değerlendirildi. ICC’ler difüzyon ağırlıklı görüntüleme (DAG) ADC, DTG ADC ve DTG FA değerleri için ayrı ayrı hesaplandı. Tüm istatistiksel analizler SPSS yazılımı (Sürüm 25, IBM Corp., Armonk, NY, ABD) kullanılarak gerçekleştirildi.
BULGULAR
HSK yaşlı ve erkek hastalarda daha yaygındı ve erkek-kadın oranı 3,7 idi. HBV, HSK ve siroz gruplarında en sık görülen etiyolojik faktördü ve sırasıyla olguların %59,7’sinde (n=37) ve %53,6’sında (n=30) gözlendi.
Hasta Özellikleri
Tüm hasta gruplarının klinik ve laboratuvar özellikleri Tablo 1’de özetlenmiştir.
HSK’nın MRG Özellikleri
HSK hastalarında lezyon özellikleri şöyleydi: %37,1’inde (n=23) T1 hiperintensitesi, %82,3’ünde (n=51) orta derecede T2 hiperintensitesi, %59,7’sinde (n=37) görsel olarak değerlendirilen difüzyon kısıtlılığı, %87,1’inde (n=54) arteriyel faz kontrastlanma, %85,5’inde (n=53) gecikmiş fazda kapsüler kontrastlanma ve %88,7’sinde (n=55) yıkama gözlendi. Uydu tümörler %12,9’unda (n=8), lenfadenopati %25,8’inde (n=16) ve vasküler invazyon %27,4’ünde (n=17) gözlendi. İntralesyonel yağ %11,3 (n=7), kanama %30,6 (n=19) ve nekroz %21 (n=13) oranında mevcuttu. Gözlemciler arası güvenilirlik analizi, DGA ADC için 0,858 [95% güven aralığı (GA): 0,748-0,922], DTG ADC için 0,853 (%95 GA: 0,713-0,923) ve DTG FA için 0,837 (%95 GA: 0,712-0,910) değerleri elde edildi, bu da HSK ölçümleri için iki gözlemci arasında iyi bir uyum olduğunu gösterdi.
Geleneksel DAG Bulguları
Geleneksel DAG 62 HSK hastasının 45’inde gerçekleştirilmiştir. HSK lezyonlarındaki ADC değerleri, kanserli olmayan, sirozlu ve patolojik olmayan karaciğer parankimindeki değerlerden önemli ölçüde düşüktü. HSK’yı patolojik olmayan parankimden ayırmak için 0,99 × 10-3 mm²/s kesme ADC değeri kullanıldığında, duyarlılık %71,1 ve özgüllük %69,2 olarak elde edildi. HSK’yı sirozlu parankimadan ayırmak için kesme değeri 0,95 × 10-3 mm²/s olarak belirlendiğinde, duyarlılık ve özgüllük sırasıyla %62,2 ve %80,4 olarak hesaplandı.
Child-Pugh Skorları ile Karşılaştırma
DAG tabanlı ADC değerleri ile Child-Pugh skorları arasında zayıf bir negatif korelasyon bulunmuştur (r=-0,396, p=0,008). DTG’den elde edilen ADC veya FA değerleri ile Child-Pugh skorları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir korelasyon bulunmamıştır (sırasıyla p=0,695 ve p=0,932).
Patolojik Olmayan Parankima ve HSK Karşılaştırması
HSK hastaları, patolojik olmayan parankim hastalarına kıyasla anlamlı olarak daha düşük ADC değerlerine ve daha yüksek FA değerlerine sahipti. 0,94 × 10-3 mm²/s kesme ADC değeri kullanıldığında, duyarlılık %33,9 (%95 GA, 23,3-46,3) ve özgüllük %98,1 (95% GA, 89,9-99,7) eğri altındaki alan (AUC) değeri 0,656 (95% GA, 0,558-0,753) olmuştur. FA için 0,65 eşik değeri, duyarlılık ve özgüllük açısından sırasıyla %38,7 (%95 GA, 27,6-51,2) ve %94,2 (%95 GA, 81,8-97,0) sonuçları vermiş ve AUC değeri 0,653 (%95 GA, 0,554-0,751) olmuştur. Geleneksel DAG ölçümlerinde, 0,99 × 10-3 mm²/s kesme ADC değeri kullanıldığında duyarlılık %51,6 (%95 GA, 39,4-63,6) ve özgüllük %69,2 (%95 GA, 55,7-80,1) AUC değeri ise 0,688 (%95GA, 0,582-0,799) olmuştur. Grup ortalamaları Tablo 2’de (Şekil 2) sunulmuştur.
Sirozlu Parankima ve HSK Arasındaki Karşılaştırma
ADC değerleri sirozlu parankima ile karşılaştırıldığında HSK lezyonlarında anlamlı olarak daha düşük, FA değerleri ise anlamlı olarak daha yüksek olmuştur. ADC için 1,07 × 10-3 mm²/s eşik değeri kullanıldığında, duyarlılık ve özgüllük sırasıyla %56,5 (%95 GA, 44,1-68,1) ve %76,8 (%95 GA, 64,2-85,9) AUC 0,702 (%95 GA, 0,603-0,794) idi. FA için 0,43 eşik değeri, duyarlılık ve özgüllük için sırasıyla %62,9 (%95 GA, 50,5-73,8) ve %75,0 (%95 GA, 62,3-84,5) değerleri ve 0,649 (%95 GA, 0,542-0,745) AUC değeri vermiştir. Geleneksel DAG ölçümlerinde, 0,95 × 10-3 mm²/s eşik değeri kullanıldığında duyarlılık %62,2 (%95 GA, 47,6-74,9) ve özgüllük %80,4 (%95 GA, 68,2-88,7) AUC değeri ise 0,696 (%95 GA, 0,579-0,803) olmuştur. Altta yatan sirozu olan ve olmayan HSK hastaları arasında parankimal DTG ve FA ölçümlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (sırasıyla p=0,832 ve p=0,911) (Şekil 3). Grup ortalamaları Tablo 3’te sunulmuştur.
Sirozlu ve Patolojik Olmayan Karaciğer Parankimi Karşılaştırması
Sirozlu ve patolojik olmayan karaciğer parankimi arasında DTG-ADC ve FA değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır (sırasıyla p=0,469 ve p=0,995).
HSK Lezyonu ve Komşu Tümörsüz Parankimi Arasındaki Karşılaştırma
Eşleştirilmiş örnek t-testi, aynı hastalarda HSK lezyonlarından ve komşu tümörsüz parankimden elde edilen DTG-ADC ve FA ölçümleri arasında anlamlı farklar olduğunu ortaya koymuştur (sırasıyla p<0,009 ve p=0,005). İlgili ortalama değerler Tablo 3’te özetlenmiştir.
TARTIŞMA
Bu ön çalışmada, DTG’den elde edilen ADC ve FA değerleri, HSK’lı nispeten büyük bir hasta grubunda sunulmuştur. Çalışmamızın amacı, DTG’den elde edilen FA ve geleneksel DAG’dan elde edilen ADC gibi kantitatif difüzyon tabanlı görüntüleme parametrelerinin, HSK’yı çevresindeki parankimal arka planından güvenilir bir şekilde ayırt edip edemediğini değerlendirmekti. Hepatik lezyonların tam radyolojik spektrumunu karakterize etmek yerine, HSK’nın doğal seyri ve ayırıcı tanısında rol oynadıkları için klinik olarak ilgili karşılaştırma grupları olan tümöral olmayan ve sirozlu karaciğer dokusuna odaklandık. Bu tasarım, DTG’nin tanısal performansını iyi tanımlanmış ve patofizyolojik olarak tutarlı bir çerçeve içinde araştırmamızı sağladı. Özellikle, geleneksel MRG protokolleriyle genellikle yüksek doğrulukla tanımlanan benign lezyonların aksine, sirozlu karaciğer parankimi, ince mikroyapısal değişikliklerin erken tümörijenik değişikliklerle örtüşebileceği, tanısı zor bir substratı temsil eder. Bu nedenle, bu bağlamda standartlaştırılmış DTG metrikleri oluşturmak, DTG gelecekteki çok parametreli karaciğer görüntüleme stratejilerine entegre etmek için önemli bir adım olabilir.
Karaciğer görüntülemede DTG kullanımına ilişkin sınırlı sayıda çalışma bulunmakla birlikte, ilk bulgular potansiyel yararını göstermektedir4-6,10-18. Taouli ve ark.6patolojik olmayan ve sirozlu karaciğer parankiminde ve fokal hepatik lezyonlarda difüzyonun, muhtemelen beyin veya böbrek gibi daha yapılandırılmış organların aksine, karaciğerin rastgele organize mikro yapısı nedeniyle, ağırlıklı olarak izotropik olduğunu bildirmiştir. Aynı çalışmada, malign lezyonlar, benign lezyonlara ve karaciğer parankimine göre daha düşük ADC değerleri göstermiştir.
Bugüne kadar, HSK’da DTG bulgularını spesifik olarak inceleyen sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır5, 16-18. Li ve ark.5, 3T MRG sistemi kullanarak, sekans optimizasyonu ve HSK’nın difüzyon özelliklerine odaklanmışlardır. Çalışmamız 1,5T’de gerçekleştirilmiş olmasına rağmen, gözlemlenen difüzyon paternleri büyük ölçüde benzerdi. Onlar dokuz difüzyon kodlama yönü önerirken, biz DTG’nin doğruluğunu ve sağlamlığını artırmak için 20 yön kullandık5.
Son çalışmalar, özellikle HSK’yı diğer hepatik lezyonlarından ayırmada, hepatik görüntülemede DTG’nin klinik değerini daha da desteklemiştir. Saleh ve ark.16 bir çalışmasında, FA ve ortalama difüzyon (MD) HSK’ya kıyasla benign lezyonlarda anlamlı olarak daha düşüktü ve FA değerleri en yüksek tanısal doğruluğu gösterdi. Özellikle, FA >0,38, regresyon modelinde ADC ve MD’den daha iyi performans göstererek HSK’nın bağımsız bir belirleyicisi olarak ortaya çıkmıştır. Bu bulgular, HSK’da FA değerlerinin malign olmayan karaciğer dokularına kıyasla önemli ölçüde yüksek olduğu ve malign lezyonların anizotropik doğasını vurguladığı gözlemimizle uyumludur.
Mahmoud ve ark.17 da DTG’den elde edilen parametreleri LI-RADS sınıflandırmasıyla karşılaştırarak karaciğer DTG’nin tanısal potansiyelini göstermiştir. FA ile LI-RADS kategorisi arasında orta derecede pozitif bir korelasyon ve DTG-ADC ile LI-RADS arasında önemli bir negatif korelasyon bulmuşlar ve DTG-ADC ve FA değerlerinin benign ve malign lezyonları ayırt etmede geleneksel DAG-ADC’den daha iyi performans gösterdiğini sonucuna varmışlardır. Bu bulgularımız, özellikle malign hepatik dokuda FA ve DTG-ADC değerleri arasındaki ters ilişki açısından, bizim bulgularımızı desteklemektedir.
Karim ve ark.18, lezyon karakterizasyonu ve tedavi sonrası yanıt değerlendirmesinde DTG’nın rolünü araştırmışlardır. FA kesme değerinin >0,29 olması durumunda malign ve benign lezyonları %95 duyarlılık ve %70 özgüllükle ayırt edebildiklerini bildirmişlerdir.
HSK’yı malign olmayan parankimadan ayırmaya odaklanan çalışmamızda, %62,9 duyarlılık ve %75 özgüllük sağlayan 0,43’lük daha yüksek bir optimal FA eşik değeri belirledik. Kohortumuzda gözlenen daha düşük duyarlılık, genel olarak daha izotropik olan benign lezyonların aksine, malign ve sirozlu dokular arasındaki daha ince mikroyapısal farklılıkları yansıtıyor olabilir. Bu farklılıklar, DTG analizinde referans doku seçimi ve hasta popülasyonunun özelliklerinin önemini vurgulamaktadır.
HSK’da ortalama FA değeri (0,46±0,14) orta derecede anizotropiye karşılık geldiğini ve bu değerin sirozlu ve patolojik olmayan karaciğer parankimindeki FA değerleri (0,40±0,07) ile karşılaştırılabilir olduğunu bulduk. Karaciğer parankimi genellikle izotropik olarak tanımlansa da6, 7, hepatik tümörlerin difüzyon davranışı tartışmalıdır. Kinoshita ve ark.19 malign beyin tümörleri üzerine yaptıkları bir çalışmada, FA ile tümör hücre yoğunluğu ve Ki-67 indeksi arasında pozitif bir korelasyon bulmuşlardır. Bu bulgu, daha yüksek FA değerlerinin hücre sayısının artmasını yansıtabileceğini düşündürmektedir, ancak bu ilişkinin biyolojik temeli henüz net değildir.
Çalışmamızda HSK’da patolojik olmayan karaciğer parankimine kıyasla anlamlı olarak daha yüksek FA değerleri saptanmış olsa da, nispeten düşük duyarlılık (%38,7-62,9) FA’nın biyomarker olarak tek başına tanısal yararını sınırlamaktadır. Bu bulgu, yüksek FA değerlerinin maligniteyi düşündürmede yardımcı olabileceğini, ancak FA ölçümlerinin tek başına rutin klinik uygulamada HSK’yı güvenilir bir şekilde ayırt edemeyeceğini göstermektedir. Bu nedenle, FA, geleneksel MRG özellikleri ve ADC gibi diğer kantitatif difüzyon parametreleri ile birlikte yorumlanmalıdır. Gelecekteki teknik gelişmeler veya çok parametreli yaklaşımlar bu sınırlamanın aşılmasına yardımcı olabilir.
Çalışmanın Kısıtlılıkları
Bu çalışmanın birkaç sınırlaması vardır. İlk olarak, retrospektif tasarımı seçim yanlılığı yaratmış olabilir. İkincisi, tüm HSK ve siroz olgularında histopatolojik doğrulama yapılmamıştır; bu nedenle, siroz hastalarında fibrozis evresi değerlendirilememiştir. Üçüncüsü, ADC ve FA ölçümleri tarayıcı donanımı, gözlemcinin uzmanlığı ve fizyolojik harekete bağlı olarak değişebilir. Önceki raporlarda, kardiyak hareketin difüzyon ölçümlerini etkileyebileceği, özellikle sistolik hareketin FA değerlerini önemli ölçüde yükselttiği sol hepatik lobda belirtilmiştir12. Hareket artefaktlarını en aza indirmek için, ROI yerleşimini sağ lobun posterior segmentine odakladık. Çalışmamızdaki HSK lezyonlarının çoğu LI-RADS 5 olarak sınıflandırılmış olmakla birlikte, az sayıda LI-RADS 4 ve belirsiz (LI-RADS 3) olgu da dahil edilmiştir. Bu olgular histolojik olarak doğrulanmış veya görüntüleme özelliklerine dayalı konsensüs tanısı ile desteklenmiş olmakla birlikte, bunların dahil edilmesi tanı kesinliğinde bir dereceye kadar heterojeniteye yol açabilir ve bulgular yorumlanırken dikkate alınmalıdır. Ayrıca, sirozlu ve patolojik olmayan parankim arasında DTG ölçümlerinde anlamlı bir fark olmaması, siroz grubumuzun heterojenliğini yansıtıyor olabilir. Gelecekteki çalışmalar, bu bulguları daha iyi doğrulamak için fibroz derecelendirme ve gözlemciler arası uyum analizlerini içermelidir.
SONUÇ
Özetle, bu çalışma, DTG’den elde edilen parametrelerin, özellikle FA ve ADC değerlerinin, HSK lezyonları ile lezyonsuz karaciğer parankimi arasında önemli ölçüde farklılık gösterdiğini ortaya koymuştur. Bu bulgular, DTG’nin HSK’ya özgü ek mikroyapısal bilgiler sağlayabileceğini düşündürmektedir. Ancak, FA ölçümlerinin orta derecede duyarlılığı ve standartlaştırılmış görüntüleme protokollerinin bulunmaması, DTG’nin tek başına bir tanı aracı olarak klinik uygulanabilirliğini sınırlamaktadır. DTG ölçütleri, geleneksel görüntüleme kriterlerinin yerine geçmekten ziyade, yerleşik MRG özellikleriyle birlikte kullanıldığında lezyon karakterizasyonunu geliştirebilecek tamamlayıcı parametreler olarak değerlendirilmelidir. Gelecekte yapılacak, daha geniş ve çeşitli hasta popülasyonlarını kapsayan ve standardize edilmiş görüntüleme protokollerini içeren prospektif çalışmalar, bu öncü bulguların doğrulanması ve DTG’nin HSK’nin non-invaziv değerlendirilmesindeki potansiyel rolünün netleştirilmesi için gereklidir.