6284 Sayılı Kanun Kapsamında Değerlendirilen Olguların Sosyo-demografik, Klinik ve Suç Özellikleri
PDF
Atıf
Paylaş
Talep
Özgün Araştırma
P: 163-174
Haziran 2023

6284 Sayılı Kanun Kapsamında Değerlendirilen Olguların Sosyo-demografik, Klinik ve Suç Özellikleri

Namik Kemal Med J 2023;11(2):163-174
1. Bolu İzzet Baysal Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi, Bolu, Türkiye
Bilgi mevcut değil.
Bilgi mevcut değil
Alındığı Tarih: 12.01.2023
Kabul Tarihi: 24.04.2023
Yayın Tarihi: 19.06.2023
PDF
Atıf
Paylaş
Talep

ÖZET

Amaç:

Aile içi şiddet (AİŞ) kişinin eşine, çocuklarına, ana-babasına, kardeşlerine ya da yakın akrabalarına yönelik her türlü saldırgan davranışıdır. Bu çalışmanın amacı mahkemeler tarafından 6284 sayılı kanun kapsamında muayene ve tedavi amacıyla psikiyatri kliniğine gönderilen kişilerin sosyo-demografik, kişilik ve suç özelliklerini belirlemektir.

Gereç ve Yöntem:

Haklarında adli rapor düzenlenen olgulara ait veriler elektronik veri sistemi üzerinden geriye dönük olarak tarandı. Olguların yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, medeni durumu, Minnesota Çok Yönlü Kişilik Envanteri test profilleri, suç özellikleri ve psikiyatrik tanıları incelendi.

Bulgular:

Şiddet uygulayanların şiddet olayı esnasında %84,3’ünün alkol/madde etkisi altında olduğu, %60’ının ise alkol/madde kullanım bozukluğu (AMKB) tanısı aldığı, %68’inin şiddet olayı sonrasında eşleriyle yaşamaya devam ettiği belirlendi. AMKB tanısı olanların adli öyküsü, cezaevi öyküsü, suç işleme esnasında alkol/madde kullanımı ve ebeveynlere karşı şiddet oranı daha yüksek iken, mahkemece verilen uzaklaştırma süresi ise anlamlı düzeyde daha kısaydı. Ayrıca yakın partnere karşı şiddet uygulayanların çoğunluğunun tedavilerine devam etmediği, ebeveyne karşı şiddet uygulayanların çoğunluğunun ise tedavilerine devam ettiği belirlendi.

Sonuç:

AİŞ olaylarında failde AMKB ve suç öyküsü oldukça fazla görülmektedir. Şiddet uygulayanların çoğunluğu tedavilerine devam etmemektedir. Sonuçlarımız şiddet faillerinin daha iyi tanınıp anlaşılmasına ve tekrar suç işlemelerinin azaltılmasını amaçlayan etkin tedavi programlarının geliştirilmesine katkıda bulunabilir.

GİRİŞ

Aile içi şiddet (AİŞ), cinsiyete bakılmaksızın, yakın partnerler veya aile üyeleri olan 16 yaş ve üstü kişiler arasındaki herhangi bir kontrol edici, zorlayıcı veya tehdit edici davranış, şiddet veya istismar olarak tanımlanmaktadır1. AİŞ çoğunlukla eşe karşı uygulanmaktadır. Mevcut veya eski bir romantik partner tarafından uygulanan fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar, Yakın Partner Şiddeti (YPŞ) olarak tanımlanır ve önemli bir sosyal, halk sağlığı ve ekonomik sorundur2. Kadınların yaklaşık %22’si yaşamları boyunca yakın bir partnerden fiziksel şiddet görüyor3. 2022’de Türkiye’nin 73 farklı ilinden ve 6 farklı ülkeden toplam 1021 kişi “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu”na başvurdu. “Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu-2022-Başvuru Kabul Raporu”na göre Türkiye’de kadınların %32’si fiziksel şiddete maruz kalıyor. Bu kadınların çoğu boşanma aşamasında oldukları bahanesiyle şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Raporda ayrıca duygusal şiddet oranının %28, cinsel şiddet oranının %12, ekonomik şiddet oranının %7, dijital şiddet oranının %6, kadın cinayeti oranının %7, şüpheli ölüm oranının %2 ve diğer şiddet oranının %6 olduğu bildirildi. Kadınlar genellikle evli olduğu erkek (%32), tanıdığı erkek (%22), tanımadığı erkek (%10), boşandığı erkek (%9), birlikte olduğu bir erkek (%8), bir akraba (%6), baba (%3) veya diğer insanlardan (%2) şiddet görüyorlar4.

Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre, cinsiyet eşitsizliği ve kadına yönelik şiddetin kabul edilebilirliğine ilişkin normlar, kadına yönelik şiddetin ana nedenleridir. Genç yaş, düşük eğitim düzeyi, çocukken şiddete tanık olma ya da maruz kalma, alkol ve uyuşturucu kullanımı, antisosyal kişilik bozuklukları, erkeğin karısını dövmesini kabul edilebilir düşünmesi, erkek cinsiyeti ile ilgili ideolojiler, partnerlerine karşı aşırı kontrolcü erkek davranışları, YPŞ’ye karşı yetersiz yasal yaptırımlar ve daha önce YPŞ öyküsü olması, DSÖ tarafından YPŞ için bildirilen nedenlerdir5. Türkiye’de kocasının kendisine itaat etmeyen karısını dövmeye hakkı olduğunu düşünen erkeklerin oranı %44,9’dur6. Bu sonuç, cinsiyet eşitsizliği olan sosyal normların Türkiye’de YPŞ için önemli bir neden olduğunu göstermektedir.

YPŞ nedeniyle tedavi programına gönderilen 308 kişi üzerinde yapılan bir araştırma, ruh sağlığı sorunlarının sıklığı arttıkça YPŞ sıklığının da arttığını bildirmiştir7.

Alkolizm, Yakın Partner Şiddeti Faillerinde (YPŞF) tanımlanan en yaygın zihinsel bozukluktur. Yirmi iki deneysel çalışmanın meta-analizi, alkol etkisi altındaki YPŞF erkeklerin, alkolün etkisi altında olmayan erkeklere göre daha agresif olduğunu bildirmiştir8. Ayrıca, alkol sorunları olan erkeklerde dürtüsellik, sinirlilik, saldırganlık ve başkalarının haklarını ihlal etme gibi antisosyal kişilik özellikler, YPŞ ile ilişkili faktörler olarak belirtilmektedir3.

Önceki çalışmalarda YPŞF hastalarının çoğunun gönüllü olarak tedaviye gitmediği ve tedaviye gidenlerin çoğunun zorunlu tedavi altına alındığı ancak tedaviyi erken bıraktıkları gösterilmiştir9. Çalışmaların bir kısmında gelir, eğitim, medeni durum ve madde kullanımının YPŞ tedavi programının tamamlanması üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı gösterilmiştir. Ancak diğerleri düşük eğitim ve gelir düzeylerinin, yaşlı olmanın ve işsizliğin tedavi programını tamamlama oranlarının düşük olmasında etkili faktörler olduğunu bildirdiler10.

Ülkemizde YPŞ/AİŞ olgusunda izlenecek yol, 20 Mart 2012’de yürürlüğe giren 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Yönetmelikte yer almaktadır. Bu yönetmelik ise şiddet görmüş veya şiddet görme tehlikesi olan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takiple taciz mağdurlarının korunması ve onlara yönelik şiddetin önlenmesi için alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları kapsamaktadır. 6284 sayılı Kanun’da şiddet, “Kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranışı” (6284 Sayılı Kanun, Madde 3-(1)/m) tanımlamaktadır. 6284 sayılı Kanun sadece şiddet mağdurlarını korumayı amaçlamamakta, şiddet failininF) bu davranışlarının rehabilitasyonuna yönelik düzenlemeler de içermektedir. 6284 sayılı Kanunun 5(1)/h maddesinde, “…….bağımlılık halinde, hastaneye yatış, muayene ve tedavi dahil olmak üzere gerekli tedbirler alınacaktır” ve 5(1)/i maddesi “bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması” hakkındadır. Bu kanun maddelerine göre, şiddet uygulayan kişinin eğitim ve tedavi programlarına katılarak davranışlarını değiştirmesi için bir sağlık kuruluşuna yatırılması bildirilmektedir. Şiddeti Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM), hakkında önleyici tedbir kararı verilen kişinin bir sağlık kuruluşunda muayene veya tedavi edilmesinden sorumludur. ŞÖNİM aynı zamanda “öfke kontrolü, stresle baş etme ve şiddeti önleme konularında farkındalık kazandırarak tutum ve davranışları değiştirmeye yönelik eğitim ve rehabilitasyon programlarına katılmak” (6284 Sayılı Kanun, madde 15-(3)/c) amaçlı faaliyetlerin yürütülmesinden de sorumludur. ŞÖNİM ayrıca önleyici tedbirlerin ve tedavi sonuçlarının kişi üzerindeki etkilerini izlemekle görevlidir. Tedbir kararı verilen kişinin sağlık kuruluşunda uygulanan tedaviyi reddetmesi halinde bu durum Cumhuriyet Başsavcılığına ve ŞÖNİM’e bildirilir (6284-27 sayılı Kanun Yürütme Yönetmeliği (1)/3).

Şimdiye kadar yapılan önceki çalışmalar çoğunlukla AİŞ mağdurlarına odaklanmıştı, ancak ŞF ile ilgili bilgiler özellikle şiddet mağdurlarından dolaylı olarak elde edildi.
Bildiğimiz kadarıyla Türkiye’de 6284 sayılı Kanun kapsamında adli tıp birimlerince psikiyatri kliniklerine muayene ve tedavi için gönderilen
ŞF mağdurlarını inceleyen bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmanın amaçları aşağıdaki gibidir.

1. AİÇ nedeniyle 6284 sayılı Kanun kapsamında psikiyatri kliniklerine muayene ve tedavi için gönderilen olguların sosyo-demografik, kişilik ve kriminal özelliklerini belirlemek,

2. AMKB olan ve olmayan ŞF arasında sosyo-demografik, kişilik ve suç özellikleri açısından fark olup olmadığını belirlemek,

3. Tedaviye devam eden ve etmeyen AMKB’li ŞF mağdurları arasında sosyo-demografik, kişilik ve kriminal özellikler arasında fark olup olmadığını belirlemektir.

Literatür taramasına dayanarak, ŞF olgularının çoğunluğunun AMKB tanısı aldığı ve şiddet sırasında alkol/madde etkisinde olduğu, suç ve cezaevi öyküsü olduğu ve tedavi altına alınan olguların çoğunun tedavilerine devam etmedikleri varsayıldı. Bulgularımız, hedef popülasyonun belirlenmesine, uygun koruyucu önlemlerin alınmasına ve ŞF için tedavi programlarının geliştirilmesine katkıda bulunabilir.

GEREÇ VE YÖNTEM

Çalışma Dizaynı ve Örneklem

1 Ocak 2020-31 Aralık 2021 tarihleri arasında adli tıp birimlerince 6284 sayılı Kanun kapsamında muayene ve tedavi için Bolu İzzet Baysal Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edilen ve hakkında rapor düzenlenen olguların verileri elektronik veri sisteminde geriye dönük olarak tarandı. 6284 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilen 78 olgunun verilerine ulaşıldı. Psikoz tanısı alan 5 olgu ve bipolar afektif bozukluk tanısı alan 3 olgu çalışma dışı bırakılarak 70 olgu çalışmaya dahil edildi.

Uygulama

Adli makamlar tarafından 6284 sayılı kanun kapsamında muayene ve tedavi için yönlendirilen olguların, adli poliklinikte görevli uzman hekim tarafından ruhsal durum muayeneleri yapıldıktan sonra, sosyal incelemesi ve psikometrik testleri için randevuları verilmektedir. Sosyal hizmet uzmanı tarafından sosyal incelemesi ve psikolog tarafından MMPI testinin raporlanması sonrasında 3 psikiyatri uzmanından oluşan adli dal kurulu tarafından değerlendirilerek karara bağlanmaktadır. Olgunun AMKB ya da başka psikiyatrik tanısının olup olmadığı, tedaviye alınıp alınmadığı, tedaviye alınanların kontrol aralıkları gibi bilgileri içeren adli rapor hazırlanarak adli makamlara gönderilmektedir. AMKB olan olgular AMATEM polikliniğinde tedaviye alınmaktadır. Tedavi sonucu ve tedaviye devam edip etmedikleri talep eden adli makamlara bildirilmektedir.

Veri Toplama Araçları

Verilerin toplanmasında Sosyo-demografik Bilgi Formu (SBF) ve MMPI kullanıldı. Hastanemizde 6284 sayılı kanun kapsamında muayene ve tedavi için gönderilen olgulara rutin olarak MMPI uygulanmaktadır. Ayrıca sosyal inceleme raporu düzenlenmektedir. Olgulara ilişkin bilgiler hastanemiz KARMED raporlama ve istatistik modülünden elde edildi ve elektronik dosyaları retrospektif olarak incelendi.

Sosyo-demografik Veri Formu

Olguların yaş, cinsiyet, eğitim durumu, medeni durumu, psikiyatrik tanıları ve kriminal özellikleri gibi sosyo-demografik özelliklerini içeren, araştırmacı tarafından hazırlanan formdur. Olguların elektronik dosyalarındaki bilgilerden ve sosyal inceleme raporlarından oluşturulmuştur.

Minnesota Çok Boyutlu Kişilik Envanteri

MMPI, kişilik özelliklerini ölçmeye yardımcı olan, “Doğru-Yanlış” ve “Bilmiyorum” şeklinde yanıtlanan toplam 13 alt ölçek (üç geçerlilik ve on klinik) ve 566 sorudan oluşan bir kendini değerlendirme ölçeğidir. Ölçeklerden alınan yüksek puanlar, ölçeklere karşılık gelen alanlarda patolojik bir adaptasyona işaret etmektedir. MMPI, Hathaway ve McKinley tarafından geliştirilmiş olup, Türkçe geçerlilik ve güvenilirliği Savaşır ve Çulha11 tarafından yapılmıştır.

İstatistiksel Analiz

Bu çalışma retrospektif, tanımlayıcı ve kesitsel bir çalışma olarak tasarlandı. Araştırma verileri SPSS 23.0 paket programı aracılığıyla bilgisayar ortamına yüklenip değerlendirildi. Sosyodemografik veriler tanımlayıcı istatistikler açısından gösterildi. Sürekli değişkenlerin normal dağılıp dağılmadığı Kolmogorov-Smirnov testi ile değerlendirilerek; gruplar karşılaştırılırken normal dağılıyorsa Student’s t-testi, normal dağılmıyorsa Mann-Whitney U test ile karşılaştırıldı.  Kategorik değişkenler için ki-kare testi uygulandı. Tüm analizler için güven aralığı %95 olarak alındı ve istatistiksel anlamlılık sınırı p<0,05 olarak kabul edildi.

Etik Onay

Araştırma öncesinde Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Etik Kurulu’ndan onay (karar no: 2022/73, tarih: 22.03.2022) alınmış ve görüşme kayıtlarının incelenmesi için araştırmanın yapıldığı yerden kurum izni alınmıştır. Kayıtların incelenmesinde Helsinki Bildirgesi etik ilkeleri dikkate alınmış, katılımcı verileri rakamlar üzerinden analiz edilmiş, görüşme kayıtları ve katılımcılara ait bilgiler üçüncü kişilerle paylaşılmamıştır.

BULGULAR

Çalışmaya tümü erkek toplam 70 olgu dahil edildi. Olguların çoğunluğu 25-44 yaşları arasındaydı (min-maks: 19-65), eşiyle birlikte yaşıyordu (%45,7), 8 yıl ve daha az eğitim görmüştü (%74,3) ve %67,1’i evli idi. Ayrıca olguların %47’si işsiz veya düzensiz çalışmakta olup, büyük çoğunluğu (%88,6) askerliğini yapmıştı. Olguların yarısında daha önce psikiyatrik tedavi öyküsü, yaklaşık 1/5’inde ise yatarak psikiyatrik tedavi öyküsü vardı. Olguların %60’ına AMKB tanısı konmuş olup, AMKB tanılı olguların 6’sında ek olarak Antisosyal Kişilik Bozukluğu (ASKB) tanısı da konulmuştu. %18,6’sında psikiyatrik hastalık tanısı yoktu (Tablo 1).

Olguların suç özellikleri değerlendirildiğinde, suç hedefinin %98,1’inin yetişkin, %92,9’unun kadın olduğu, suçun %72’sinin partnere, %25’inin anne-babaya yönelik olduğu belirlendi. Olguların %45,7’sinin adli tıp geçmişi, %23,5’inin cezaevi öyküsü vardı ve %84,3’ü 6284 sayılı Kanunun uygulanmasına yol açan olay sırasında alkol/madde kullanmıştı. Olguların büyük çoğunluğu 2-3 ay uzaklaştırma almıştı ve çoğunluğu karardan sonraki ilk 15 gün içinde hastaneye başvurmuştu (Tablo 2).

AMKB olan ve olmayan olguların sosyo-demografik ve klinik özellikleri karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (Tablo 3). Ayrıca AMKB olan ve olmayan olgular MMPI alt grupları açısından karşılaştırıldığında gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (Tablo 4).

AMKB olan ve olmayan olgular kriminal özellikler açısından karşılaştırıldığında, AMKB’lı olanların, olmayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha fazla suç öyküsüne (p=0,019) ve cezaevi öyküsüne sahip oldukları (p=0,011) saptandı. Suç işlerken alkol/madde kullanma durumu AMKB olanlarda olmayanlara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulundu (p=0,016). Her iki grup suçun işleniş yönü açısından karşılaştırıldığında, AMKB’si olmayanlarda YPŞ, AMKB’si olanlarda ebeveyne şiddet oranı daha yüksek bulundu (p=0,025). AMKB olan ve olmayan gruplar arasında uzaklaştırma süreleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir sonuç saptandı (p=0,013). AMKB’si olmayan grubun çoğunluğu, AMKB’si olan gruptan daha uzun süre uzaklaştırma almıştı. Suçun hedefi, cinsiyeti ve mahkeme kararı sonrası hastaneye başvuru süresi açısından AMKB olan ve olmayan olgular arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (Tablo 5).

AMKB tanısı konulan ve tedaviye alınan olguların %62’sinin tedavilerine devam etmediği saptandı. Klinik ve sosyo-demografik özellikler açısından tedaviye devam eden ve etmeyen AMKB grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (Tablo 6). Tedaviye devam eden ve etmeyen AMKB olgularının kriminal özellikleri açısından karşılaştırılmasında, suçun yönü açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. Suçun yönü eş olanların çoğunluğunun tedavilerine devam etmediği, suçun yönü ebeveyn olanların çoğunluğunun ise tedavilerine devam ettiği belirlendi (p=0,035). Diğer suç özellikleri açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (Tablo 7).

TARTIŞMA

Bu çalışma, 6284 sayılı Kanun kapsamında Bolu İzzet Baysal Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’ne muayene ve tedavi için sevk edilen AİŞ uygulayan olguların sosyo-demografik, klinik ve kriminal özelliklerinin değerlendirildiği Türkiye’de yapılan ilk çalışmadır.

Bu çalışmanın en önemli bulgusu, olguların %18,6’sının herhangi bir ruhsal hastalığı olmaması, %21,4’ünün ise zorunlu tedaviyi gerektirecek bir ruhsal hastalığının olmamasıdır. Ayrıca AMKB olan ve olmayan olgular arasında sosyo-demografik ve kişilik özellikleri açısından fark yoktu. Verilerimiz sadece YPŞ nedeni olarak başta AMKB olmak üzere akıl hastalığı olduğu değerlendirilen ve ilgili mahkeme tarafından muayene ve tedavi için sevk edilen olguları içermektedir. Araştırma sonuçlarımızı yorumlarken bu unutulmamalıdır. Bu %40’lık yüksek oran, 6284 sayılı Kanunun mevcut uygulamasının şiddetin en önemli nedeninin ruhsal hastalıklar ve özellikle de AMKB olduğu algısı oluşturmasından kaynaklanıyor olabilir. ŞF’lerin davranışlarını inceleyen araştırmalar, şiddetin bağımlılıktan veya biyolojik veya psikolojik faktörlerden çok cinsiyet rollerinin benimsenmesinden kaynaklandığını ortaya koymaktadır. Topluma göre erkeklik kavramı, ailesini refah içinde yaşatan, onların her türlü ihtiyaçlarını karşılayan ve ailesini geçindirdiği için onlar üzerinde söz sahibi olan, sözünü onlara dinletmeye gücü yeten kişi olarak yorumlanır. ŞF’ler bu üstün konumu sürdürmek ve hatta güçlendirmek için şiddet kullanmış olabilir12.

Araştırmanın sonuçları, çalışma grubunun %70’inde suçun yönünün eş olduğunu ve evli olanların %68’inin şiddet sonrası eşiyle birlikte yaşamaya devam ettiğini gösterdi. Bunun nedeni, şiddet mağdurunun çocukları için endişe duyması, ailesinin veya ekonomik desteğinin olmaması, ŞF’nin bir gün değişeceğini umması, ŞF’nin olumlu yönlerini düşünmesi, kendini suçlaması, durumu normalleştirmesi ve dini inançları, yalnızlık veya sosyal dışlanma korkusu ve mahkemeden korkması gibi sebeplerle ŞF ile aynı ortamda kalmaya devam etmesi olabilir13. Diğer bir neden, kültürel değerlerin, aileyi ve onuru korumanın bir yolu olarak şiddeti reddetmek yerine katlanmaya teşvik etmesi olabilir14.

Çalışma, ŞF’lerin %60’ına AMKB tanısı konulduğunu ve %84,3’ünün şiddet sırasında alkol/madde etkisi altında olduğunu gösterdi. Önceki araştırmalar, YPŞ’nin erkekler alkol veya madde etkisi altındayken çok yaygın olduğunu bildirmiştir. Bu veri, tüm YPŞ olaylarının yaklaşık yüzde 45’I için geçerlidir15. Başka bir çalışma, ŞF’lerin %50-60’ının alkolle ilgili sorunlar yaşadığını ve yaklaşık %20’sinin diğer maddeleri kötüye kullandığını ortaya koymuştur16. Başka bir çalışmada, YPŞ uygulayan erkekler arasında problemli alkol kullanımının yaygınlığının %17 ila %57 arasında değiştiği ve alkol bağımlılığı tedavisi gören erkeklerin yaklaşık %40’ının YPŞ sorunları yaşadığı bildirilmiştir17. Alkol intoksikasyonu işlevlerdeki dengeyi bozarak nöropsikolojik değişikliklere neden olabilir ve saldırgan bir tepki ile sonuçlanabilir. Ayrıca, aşırı alkol kullanımı bilişsel ve fiziksel işlevleri etkileyebilir, öz denetimi azaltabilir ve kişiyi ilişkideki çatışmalar için şiddet içermeyen çözümler bulma konusunda daha az yetenekli hale getirebilir. Ek olarak, bir partnerin aşırı alkol kullanımı maddi zorluklara, çoçukların bakımı ile ilgili sorunlara, ilişkide strese yol açabilir ve bunun sonucunda aile bireyleri arasında iletişim sorunları, çatışmaların yanlış yorumlanmasına ve sonucunda şiddet olayına neden olmuş olabilir14,18.

Araştırma sonuçlarımız, 9 olguda antisosyal kişilik bozukluğu (AKB), 2 olguda Sınırda Kişilik Bozukluğu (SKB) tanısı konulduğunu ve ayrıca AKB’si olanların 6’sında AMKB saptandığını gösterdi. Önceki çalışmalar, AKB ve SKB özelliklerinin YPŞ ile ilişkili olduğunu göstermiştir7. AKB ve SKB özelliklerini, sorunlu madde kullanımını ve YPŞ’yi inceleyen bir çalışmada, hem AKB hem de SKB kişilik özellikleri ile YPŞ arasında, düşük sorunlu alkol kullanımına göre, daha yüksek sorunlu alkol kullanımı ile pozitif bir korelasyon göstermiştir19. Önceki çalışmalar, saldırgan davranışlara eğilimli bireylerin, özellikle alkolün etkisi altında, dürtüsel şiddet içeren suçlar işleme olasılıklarının daha yüksek olduğunu da göstermiştir. Agresif bireylerde doğal dopaminerjik ve serotonerjik anomaliler, alkolün etkisi altında şiddet suçları işlemeye yatkınlıklarını artırmış olabilir20. Alkol, agresif eğilimleri, antisosyal özellikleri ve empati eksikliği olan erkeklerde şiddet riskini artırarak YPŞ’ye neden olmuş olabilir21.

Bu çalışmada AMKB, AKB ve SKB dışında 2 kişiye ajite depresyon tanısı konulduğu belirlenmiştir. Çalışmalar ayrıca, artan depresif semptomların erkeklerde artan YPŞ oranlarıyla ilişkili olduğunu ve ŞF erkeklerin olmayanlara göre daha yüksek oranda depresif semptomlara sahip olduğunu göstermektedir; bunun nedeni, depresyonla ilişkili asabiyetin YPŞ riskini artırabilmesi olabilir7.

Mevcut çalışmanın bir diğer önemli sonucu da, 6284 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilmek üzere gönderilen olguların %18,6’sında herhangi bir psikiyatrik patoloji bulunmamasıdır. Araştırmalar, erkeklerin %64’ünün Türkiye’de bir kadının kocasıyla aynı fikirde olmadığında durumu sessizce kabul etmesi ve kocasıyla tartışmaması gerektiğini düşündüğünü ve erkeklerin %44,9’unun kocasına itaat etmediğinde kocanın kadını dövmeye hakkı olduğunu düşündüğünü göstermektedir6. Herhangi bir psikiyatrik tanısı olmayan YPŞF olguları “kadını dövmeye hakları olduğunu düşünmek” gibi eşit olmayan toplumsal cinsiyet tutumlarına sahip olabilir.

Önceki çalışmalarla uyumlu olarak bu çalışmada AMKB tanılı ŞF’ler ile AMKB tanısı olmayan ŞF’ler arasında sosyo-demografik ve klinik özellikler açısından fark saptanmamıştır. Ayrıca MMPI alt ölçek puanları açısından gruplar arasında fark yoktu. Türkiye’de “Eşine Şiddet Uygulayan Hükümlülerin Özellikleri ve Cinsiyet Algıları”nı inceleyen bir araştırma, eşine şiddet uygulayan hükümlü erkeklerin belirli özellikler çerçevesinde sınıflandırılamayacaklarını, toplumsal cinsiyet algısını şekillendiren ataerkil düzen ve onun kurumsal yansımalarının YPŞ’nin altta yatan temel nedeni olduğunu bildirmiştir23. Yeni yayınlanan bir çalışma, AMKB’lı YPŞF’nin AMKB’siz YPŞF’ye göre daha yüksek algılanan sosyal reddedilme, daha düşük toplum desteği ve yakın desteğe sahip olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte, sosyo-demografik değişkenler için orta veya büyük etkilere sahip anlamlı bir fark olmadığı da bildirilmiştir23. Sorunlu alkol kullanımı olan ve olmayan YPŞF’leri karşılaştıran bir başka çalışmada, gruplar arasında sosyo-demografik değişkenler açısından anlamlı bir fark olmadığı, problemli alkol kullananlarda işsizlik oranlarının ve önceki psikiyatrik öykü oranlarının, sorunlu alkol kullanımı olmayanlara göre, küçük etki büyüklükleriyle istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek olduğu bildirilmiştir16. İstatistiksel olarak anlamlı düzeyde olmamakla birlikte, bu çalışmada AMKB olanların olmayanlara göre daha yüksek oranda işsiz oldukları/düzensiz çalıştıkları ve ayrıca daha fazla psikiyatrik tedavi öyküsü olduğu gösterilmiştir. Ancak AİŞ, sosyo-demografik değişkenlerden bağımsız olarak ilişkideki eşlerden birinin davranışlarını kontrol etmek için kullanılmış olabilir13.

Bu çalışmada AMKB’li kişilerin AMKB tanısı olmayanlara göre daha fazla suç ve cezaevi öyküsü olduğu bulundu. Önceki çalışmalar, AİŞ’nin genel suç davranışının bir parçası olduğunu ve AİŞ’ye karışan ve ardından adalet sisteminden geçen faillerin büyük çoğunluğunun tekrarlayan suçlular olduğunu göstermiştir. Kanıtlanmış olaylara ilişkin mahkeme verilerini kullanan altı araştırma, YPŞ faillerinin %53-82’sinin sabıka kaydı olduğunu bildirmiştir24. Başka bir çalışma, YPŞ’nin erkek partner hapisten çıktıktan sonra yaygın olduğunu ve salıverilme sonrası YPŞ düzeylerinin çok daha yüksek olduğunu göstermiştir25. AMKB’li kişilerin empati becerileri, duygu-çözme becerileri ve yönetici işlevleri gibi bilişsel becerileri alkol veya madde bağımlılığından etkilenmiş olabilir ve bu durum ŞF’nin yeniden suç işlemesinin modülasyonunda rol oynuyor olabilir26.

Araştırmanın sonuçları ayrıca anne babaya yönelik şiddet oranının AMKB olanlarda olmayanlara göre daha yüksek olduğunu ve ŞF’lerin babalarına göre annelerine daha fazla şiddet uyguladıklarını göstermiştir. Çalışmalara göre, anneye yönelik psikolojik, ekonomik ve fiziksel saldırganlık babaya yönelik saldırganlıktan daha yaygındır. Anne babaya yönelik şiddetin amacı, anne babada korku yaratarak güç ve kontrol elde etmek olabilir27. Madde kullanımı, ebeveynler ve çocukları arasında çatışmalara ve fiziksel saldırganlığa dönüşebilecek sözlü şiddet riskinin artmasına neden olmuş olabilir. Para çalmak, eve zarar vermek veya ebeveynlerin ödemek zorunda oldukları borçlara neden olmak gibi davranışları içeren mali şiddet, ebeveynlerden madde satın almak için gereken parayı almak için kullanılan davranışlar arasında olabilir28.

Bu çalışmanın bir diğer bulgusu da suç işlerken alkol/madde kullanımının AMKB olan ŞF’lerde AMKB olmayan ŞF’lere göre daha yüksek olmasıdır. Madde kullanım bozukluğu (MKB) olan ve olmayan 150 YPŞ failini demografik ve suçla ilgili değişkenler açısından karşılaştıran bir başka çalışmada, MKB olan YPŞF’lerin, MKB olmayan YPŞF’lere kıyasla suçu işlerken daha yüksek oranda madde etkisinde oldukları bildirilmiştir29. Başka bir çalışmada, ebeveynlerine yönelik tacizle suçlananların %46,7’si saldırganlığın uyuşturucu etkisi altında gerçekleştiğini itiraf etmiştir28.

Sonuçlar ayrıca AMKB’li ŞF’lerin AMKB’siz olanlardan daha kısa bir süre için tecil edildiğini gösterdi. Literatür araştırmamızda AMKB olan ile olmayan YPŞFlerini  mahkemece verilen uzaklaştırma süreleri açısından karşılaştıran çalışmaya rastlamadık. Bununla birlikte, alkolün saldırganlığa neden olduğuna dair bireysel ve toplumsal inançlar, alkolün şiddet içeren davranışların bir nedeni olarak rasyonelleştirilmesine ve AMKB’siz ŞF’lerin daha tehlikeli olarak algılanmasına neden olmuş olabilir14.

Çalışmamızın sonuçları, AMKB tanısı alıp tedavi verilen hastaların %62’sinin tedaviye devam etmediğini ve tedavisine devam eden AMKB’li hastalar ile devam etmeyenler arasında klinik veya sosyo-demografik açıdan bir fark olmadığını göstermiştir. Önceki çalışmalar, AMKB olan YPŞF’de tedaviye uyum oranlarının düşük, terk etme ve yeniden suç işleme oranlarının yüksek olduğunu göstermiştir23. Yüz yirmi İngiliz erkek AİŞ failinin mahkeme tarafından zorunlu tutulan bir rehabilitasyon programına dahil edildiği bir çalışmada, ŞF’lerin %32,5’inin programı tamamlamadığı ve tedaviyi bırakanların tedaviyi tamamlayanlara göre önemli ölçüde daha fazla hapis cezasına çarptırılma öyküsü olduğu bildirilmiştir30. YPŞ tedavi programlarının tamamlanması açısından sosyo-demografik değişkenleri inceleyen çalışmalarda çelişkili sonuçlar bulunmuştur. Bazı çalışmalarda YPŞ müdahale programlarının tamamlanmasında gelir, eğitim, medeni durum ve madde kullanımının herhangi bir etkisi bulunmazken, bazılarında düşük eğitim ve gelir düzeyinin, yaşlı olmanın ve işsizliğin düşük tedavi programını tamamlama oranı üzerinde etkili faktörler olduğu bildirilmiştir10. AİŞ suçları nedeniyle 16 haftalık programa sevk edilen ve tedaviyi tamamlayan 56 kişi ve tedaviyi bırakan 58 kişi ile yapılan bir başka çalışmada, tedaviyi bırakanların tedavi programına başlamadan 12 ay önce daha fazla cinsel zorlama taktiği kullandıkları ve diğer demografik ve psikolojik değişkenler açısından gruplar arasında fark olmadığı bildirilmiştir31. Çalışmaların çoğu, özellikle erken evrelerde, tedavinin kesilmesiyle en ilişkili faktör olarak ağır ve sürekli alkol tüketimini bildirmiştir. Tedaviye devam etmeyen AMKB’li kişiler ciddi alkol kullanıcıları olabilir. Sonuç olarak, empati ve yürütücü işlevler gibi bilişsel süreçlerde daha fazla eksikliklikleri olabilir. Bu nedenle sonuçlarını düşünmeden tedaviyi bırakma yönünde dürtüsel bir karar vermiş olabilirler26.

ŞF, 6284 sayılı kanun kapsamında tedaviye zorlanamaz. Tedavi programına katılmamak suretiyle sağlık tedbiri kararına aykırı hareket edilmesi halinde üç günden on güne kadar; Tedbir hükmünün tekrar her ihlalinde 15 günden 30 güne kadar zorunlu hapis cezasına çarptırılır. Zorla tutmanın toplam süresi en fazla altı ay olarak uygulanabilir (628 sayılı Kanun madde 13/1-2). Türkiye’de 6284 sayılı kanunda psikiyatrik bozukluğu olan kişilere zorla muamele yapılmasına ilişkin herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı vardır (AİHS-5). Herkesin kişisel özgürlüğü ve güvenliği vardır (TCA-19). Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin müdahaleye özgür ve bilgilendirilmiş rızası (İHBS-5) verdikten sonra yapılabilir (İHBS-5). Ancak İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi (İHBS), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (TCA), Türk Medeni Kanunu (TMK) ve Hasta Hakları Yönetmeliği’nde (HHY) zorla tedavi (ZT) ile ilgili hükümler bulunmaktadır.

“Tedavi yapılmadığı takdirde kişinin sağlığına ciddi zarar gelmesinin kuvvetle muhtemel olduğu hallerde” (İHBS-7, Kanun No: 5013, Kabul Tarihi: 03.12.2003) ve “kanunlara uygun olmak kaydıyla, akıl hastaları, AMKB tanısı olanlar, belirli durumlarda” (AİHM-5/e) ve “uyuşturucu veya alkol bağımlısı olan, serseri veya hastalık bulaştırabilecek kişinin tedavi, eğitim veya rehabilitasyonu için kanunda belirtilen esaslara uygun” (TCA-19, Kanun No: 2709, Kabul Tarihi: 18/10/1982) olarak kişi tedaviye zorlanabilir. TMK-432’de “Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu bağımlılığı, ciddi bulaşıcı hastalık veya serserilik nedeniyle toplum için tehlike oluşturan her yetişkin kişi, kişisel koruma sağlanamadığı takdirde, tedavi, eğitim veya rehabilitasyona elverişli bir kuruma yerleştirilebilir veya alıkonulabilir” hükmü yer almaktadır (TMK-432, Kanun Sayı: 4721, Kabul Tarihi: 22/11/2001). Kanunen gerekli görülen haller dışında ve doğabilecek olumsuz sonuçların sorumluluğunun hastaya ait olması kaydıyla, hasta kendisine planlanan veya uygulanacak tedaviyi reddetme veya durdurulmasını isteme hakkına sahiptir (HHY-25, Kanun Sayı: 3359, Kabul Tarihi: 7/5/1987). TMK-32’de belirtilen durumların gerçekleşmesi halinde HHY-25’te belirtilen ‘zorunlu durumlar’ gerçekleşir ve kişi tedavi için kuruma zorla yerleştirilebilir. Ancak 6284 sayılı Kanunun amacı o kişinin tedavisi ve şiddet mağdurunun şiddetten korunması iken, TMK-432 maddesinin amacı özgürlüğü kısıtlanan kişinin korunmasıdır12.

Sonuçlarımız suçun yönü eş olanların çoğunluğunun tedavilerine devam etmediğini, suçun yönü ebeveyn olanların çoğunluğunun ise tedavilerine devam ettiğini göstermiştir. Literatür taramasında YPŞF’ler ile anne babasına şiddet uygulayanlar ve tedavi görenlerin tedaviye devam edip etmeme açısından karşılaştırıldığı bir araştırmaya rastlanmamıştır. Ancak anne ile ilişkinin sonsuza kadar devam edecek olması ve yakın partner ile ilişki içinde olmanın zorunlu olmaması da tedavinin devamını etkilemiş olabilir32. Ayrıca YPŞ erkeklerin kadınlara karşı doğal bir üstünlüğe sahip olduğunu ve kadınları kontrol etmek ve itaat ettirmek için şiddet kullanıldığını ileri süren bir ataerkil düzenin bir yansıması olabilir22.

Çalışmanın Kısıtlılıkları

Bu çalışmada bazı sınırlılıklar bulunmaktadır. Öncelikle bu çalışma kesitsel bir dizayna sahiptir. Kesitsel bir çalışma, araştırmacıların nedensel ilişkileri kesin olarak tanımlamasına izin vermez. İkinci olarak, bu çalışma retrospektif bir çalışmadır ve yapılandırılmış anketleri içermez. Üçüncüsü, olgular Bolu şehrinde ikamet ediyordu. Bu nedenle sonuçları genel popülasyona genellemek zordur. Ancak sonuçlar, 6284 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilen olguların sosyo-demografik, klinik ve kriminal özelliklerini araştıran ilk ruh sağlığı çalışmasını temsil etmesi nedeniyle önemlidir.

SONUÇ

Bu çalışmanın en önemli bulgusu, olguların %18,6’sının herhangi bir ruhsal hastalığı olmaması, %21,4’ünün ise zorunlu tedaviyi gerektirecek bir ruhsal hastalığının olmamasıdır. Ayrıca AMKB olan ve olmayan olgular arasında sosyo-demografik ve kişilik özellikleri açısından fark yoktu. %40’lık bu yüksek oran, 6284 sayılı Kanunun mevcut uygulamasının şiddetin en önemli nedeninin ruhsal hastalıklar ve özellikle de AMKB olduğu algısını yaratmasından kaynaklanıyor olabilir. Ayrıca olguların %62’sinin tedaviye devam etmemesi de yasanın etkinliğini sorgulanır hale getirmektedir. Türkiye’de 6284 sayılı kanun kapsamında muayene ve tedavi için gönderilen olguların niteliği ve kanunun amacına ulaşıp ulaşmadığının değerlendirilmesi için tüm ülkeyi temsil edecek çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır. AMKB şiddetin nedenlerinden sadece birisidir. Cinsiyet eşitsizliği şiddetin en önemli nedeni olmaya devam etmektedir. Cinsiyet eşitliği, tedaviden çok, birden fazla alanla, özellikle eğitimle ilgilidir. Bu nedenle ŞÖNİM’in yasa gereği oluşturmak zorunda olduğu eğitim ve rehabilitasyon programları çok önemlidir. Bu programların amacı, öfke kontrolü, stresle baş etme ve şiddeti önleme konularında farkındalık yaratarak tutum ve davranışları değiştirmektir. Ayrıca yasa koyucular ‘cinsiyet eşitliğini’ ön planda tutacak zorunlu eğitim programlarının tüm toplumu kapsayacak şekilde uygulanmasını sağlamalıdırlar. Gelecekteki araştırmalar, yeniden suç işlemeyi azaltmayı amaçlayan etkili tedavi ve eğitim programlarının geliştirilmesine ve bunların etkililiğinin araştırılmasına odaklanmalıdır.

Etik

Etik Kurul Onayı: Çalışma için Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Etik Kurulu’ndan onay alınmıştır (karar no: 2022/73, tarih: 22.03.2022).

Hasta Onayı: Retrospektif çalışmadır.

Hakem Değerlendirmesi: Editörler kurulu dışında olan kişiler tarafından değerlendirilmiştir. 

Finansal Destek: Çalışma için hiçbir kurum ya da kişiden finansal destek alınmamıştır.

References

1
Olding J, Zisman S, Olding C, Fan K. Penetrating trauma during a global pandemic: Changing patterns in interpersonal violence, self-harm and domestic violence in the Covid-19 outbreak. Surgeon. 2021;19:9-13.
2
Birkley EL, Eckhardt CI. Anger, hostility, internalizing negative emotions, and intimate partner violence perpetration: A meta-analytic review. Clin Psychol Rev. 2015;37:40-56.
3
Brem MJ, Florimbio AR, Elmquist J, Shorey RC, Stuart GL. Antisocial Traits, Distress Tolerance, and Alcohol Problems as Predictors of Intimate Partner Violence in Men Arrested for Domestic Violence. Psychol Violence. 2018;8:132-9.
4
Platformu KCD. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu-2022 Başvuru Karşılama Raporu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu. Last Accessed Date: 25.01.2023. Available from: https://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/davalarimiz/3042/2022-basvuru-karsilama-raporu
5
WHO. Violence Against Women Prevalence Estimates, 2018. world Health Organization. Last Accessed Date: 9 March, 2021. Available from: https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/violence-against-women
6
Najafova L. Türkiyede kadına yönelik aile içi şiddetle ilgili araştırmaların sistematik derlemesi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Yüksek Lisans Tezi. 2020; İstanbul.
7
Shorey RC, Febres J, Brasfield H, Stuart GL. The Prevalence of Mental Health Problems in Men Arrested for Domestic Violence. J Fam Violence. 2012;27:741-8.
8
Crane CA, Godleski SA, Przybyla SM, Schlauch RC, Testa M. The Proximal Effects of Acute Alcohol Consumption on Male-to-Female Aggression: A Meta-Analytic Review of the Experimental Literature. Trauma Violence Abuse. 2016;17:520-31.
9
Mbilinyi LF, Neighbors C, Walker DD, Segar K, Walton TO, Roffman RA, et al. What’s In It for Me? Motivating the Untreated Abuser to Consider Treatment. J Fam Violence. 2023;38:333-46.
10
Cuevas DA, Bui NH. Social factors affecting the completion of a batterer intervention program. J Fam Viol. 2016;31:95-107.
11
Savaşır I, Çulha M. Development of the MMPI in Turkey. International Adaptation of the MMPI, JN Butcher (Ed), Minnesota, University of Minnesota Press; 1996:448-60.
12
Bulut NK. Legal Consequences of Intervention and Treatment Measures for the Perpetrators of Domestic Violence According to Law No. 6284. Public and Private International Law Bulletin. 2020;40:965-1022.
13
Yüksel AN. Aile İçi İlişkilerde Eş Şiddetini Etkileyen Faktörler Ve Kadinlarin Aile İçi Şiddet Algisikaraman İli Örneği, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi. 2020; Konya.
14
Stewart DE, MacMillan H, Kimber M. Recognizing and Responding to Intimate Partner Violence: An Update. 2021;66:71-106.
15
Sesar K, Dodaj A, Šimić N. Mental health of perpetrators of intimate partner violence. Ment Health Rev J. 2018;23:221-39.
16
Arteaga A, Fernández‐Montalvo J, López‐Goñi JJ. Prevalence and differential profile of patients with drug addiction problems who commit intimate partner violence. Am J Addict. 2015;24:756-64.
17
Siria S, Leza L, Fernández-Montalvo J, Echauri JA, Azkarate JM, Martínez M. Differential psychopathological profile of male intimate partner violence perpetrators depending on Problematic alcohol use. Addict Behav. 2021;118:106887.
18
Choenni V, Hammink A, van de Mheen D. Association Between Substance Use and the Perpetration of Family Violence in Industrialized Countries: A Systematic Review. Trauma Violence Abuse. 2017;18:37-50.
19
Armenti NA, Snead AL, Babcock JC. Exploring the Moderating Role of Problematic Substance Use in the Relations Between Borderline and Antisocial Personality Features and Intimate Partner Violence. Violence Against Women. 2018;24:223-40.
20
Sontate KV, Rahim Kamaluddin M, Naina Mohamed I, Mohamed RMP, Shaikh MF, Kamal H, et al. Alcohol, aggression, and violence: from public health to neuroscience. Front Psychol. 2021;12:699726.
21
Shorey RC, Brasfield H, Febres J, Stuart GL. The association between impulsivity, trait anger, and the perpetration of intimate partner and general violence among women arrested for domestic violence. J Interpers Violence. 2011;26:2681-97.
22
Çelik G. Eşine şiddet uygulayan hükümlü erkeklerin özellikleri ve toplumsal cinsiyet algıları, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Hizmet Anabilim Dalı, Doktora Tezi. 2015; Ankara.
23
Expósito-Álvarez C, Lila M, Gracia E, Martín-Fernández M. Risk factors and treatment needs of batterer intervention program participants with substance abuse problems. The Eur J Psychol Appl to Leg Context. 2021;13:87-97.
24
Hulme S, Morgan A, Boxall H. Domestic violence offenders, prior offending and reoffending in Australia. Trends and Issues in Crime and Criminal Justice. 2019.
25
McKay T, Landwehr J, Lindquist C, Feinberg R, Comfort M, Cohen J, et al. Intimate partner violence in couples navigating incarceration and reentry. J Offender Rehabil. 2018;57:273-93.
26
Romero-Martínez Á, Lila M, Gracia E, Moya-Albiol L. Dropout from Court-Mandated Intervention Programs for Intimate Partner Violence Offenders: The Relevance of Alcohol Misuse and Cognitive Impairments. Int J Environ Res Public Health. 2019;16:2402.
27
Ilabaca Baeza PA, Gaete Fiscella JM. Adolescents Who Are Violent Toward Their Parents: An Approach to the Situation in Chile. J Interpers Violence. 2021;36:5678-98.
28
Cano-Lozano MC, Rodríguez-Díaz FJ, León SP, Contreras L. Analyzing the Relationship Between Child-to-Parent Violence and Perceived Parental Warmth. Front Psychol. 2020;11:590097.
29
Kraanen FL, Scholing A, Emmelkamp PM. Substance use disorders in perpetrators of intimate partner violence in a forensic setting. Int J Offender Ther Comp Criminol. 2010;54:430-40.
30
Bowen E, Gilchrist E. Predicting dropout of court-mandated treatment in a British sample of domestic violence offenders. Psychol Crime Law. 2006;12:573-87.
31
Carney MM, Buttell FP, Muldoon J. Predictors of batterer intervention program attrition: Developing and implementing logistic regression models. J Offender Rehabil. 2006;43:35-54.
32
Butters RP, Droubay BA, Seawright JL, Tollefson DR, Lundahl B, Whitaker L. Intimate partner violence perpetrator treatment: Tailoring interventions to individual needs. Clinical Social Work Journal. 2021;49:391-404.